Halit Kıvanç’ın fark edilmeyen yönü!
Halit Kıvanç…
Beş buçuk yaşında okuma yazma öğrenen, Hukuk Fakültesi’nde okuduktan sonra katır sırtında 18 saat yolculuk yaparak gittiği Siirt’in ilçesi Kozluk’ta hakimlik yapan, Hayatı boyunca girdiği 3 duruşmadan sonra avukatlığı da bırakarak Baro’dan kaydını sildiren, Aynı maaşı aldığı için yargıyı bırakıp gazeteciliğe adım atan, Çeşitli spor dergileri ve birçok gazetede röportaj ve spor yazarlığı yapan, Radyolarda skeçler yazan, Güzel Türkçesi ve kusursuz diksiyonuyla dünyanın her tarafındaki maçları ve olayları anlatan, BBC’de programlar yapan, radyo tiyatrosunda oynayan, ekranda, şovlarda, yarışmalarda, törenlere sunuculuk yapan, Hâsılı, on parmağında on marifet olan, koltuklarının altında sayısını kendisinin bile hatırlamadığı çok sayıda karpuz taşıyan usta sunucu, önceki gün hayatını kaybetti.
Kıvanç’ın ölüm haberini oğlu Ümit Kıvanç, Twitter’dan yaptığı, “Halit Kıvanç’ı kaybettik” paylaşımıyla duyurdu.
Kıvanç’ın ölüm haberi duyulunca, sağ-sol demeden her kesimden başsağlığı ve taziye mesajları yağmaya başlayınca…
‘Nihayet üzerinde uzlaşabildiğimiz, her kesimin sevgisini kazanmış bir isim varmış’ dedim.
Tabii, tek çocuğu olan oğlu Ümit Kıvanç’ın, Türk ordusunun kimyasal kullandığı iftirası atan TTB’nin gözaltındaki Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya olan sempatisini…
Türkiye’nin ilk sivil darbe girişimi olan Gezi olaylarına yönelik, “Gezi Direnişi milyonlarla birlikte benim de içinde yer almaktan onur duyduğum bir halk direnişi” şeklindeki paylaşımını…
Boğaziçi provokasyonuna yönelik desteğini…
Siyasal Kürtçülük yapmasını ve terör örgütü PYD’ye olan bakışını az çok bildiğim için doğrusu benim biraz kafam karıştı.
Acaba, “Alim’den zalim mi doğmuş” diye düşündüm.
Sonra da kafamdaki soru işaretlerine cevap bulmak ve en azından arkasından rahmet dileyeceksem de gönül huzuruyla dilemek için arşivlere daldım.
İşte “Türkiye’nin sevgilisi Halit Kıvanç” hakkında kıyıda köşede kalmış bazı gerçekler:
Halit Kıvanç, genç bir gazeteciyken Katoliklerin ruhani lideri Papa ile karşılaşmasıyla hayatının değiştiğini söylüyor. O dönem Abdi İpekçi’nin başında olduğu ‘İstanbul Ekspres’te çalışan Kıvanç, gittiği Vatikan’da Papa ile karşılaşmasını şöyle anlatıyor: “Bir baktım Papa karşımda. Atıldım ve elini öptüm. 4 tane koruma üstüme saldırdı. Papa, “1 dakika durun” dedi. “Siz 7 dil biliyorsunuz, ben 2-3 tane. Hangisiyle konuşalım?” dedim. Konuşmaya başladık. Bana gümüş madalyon verdi. Ertesi gün Abdi İpekçi atmış manşeti: ‘Papa ile mülakat yaptık’ diye. Bu benim hayatımı çok değiştirdi. 2 gün sonra İtalya Başbakanı beni kabul etti. Yüzde 85 indirim kartı verdi İtalya’nın her yerine girip çıkabildim.”
Bir dönem mütedeyyin camianın önde gelen gazetecilerinden Fehmi Koru’nun kullandığı ‘Taha Kıvanç’ müstearını bile ondan aldığı Halit Kıvanç, başkalarına isim takmaktan da geri durmamış.
Örneğin, 1980 Askeri Darbesi’nde ‘Yine de Şahlanıyor’ adlı türküsü okunduğu için, her fırsatta sosyal demokrat kimliğini vurgulayan Hasan Mutlucan’a, “Darbelerin Sesi” etiketi yapıştıran Kıvanç’ın ta kendisiymiş. Mutlucan vefat etmeden önce verdiği bir demeçte, “Yukarı kademelerden bazı kişiler beni maalesef kullandılar. Propaganda, reklam vasıtası yaptılar. Ben kimsenin adamı değilim, halka türküler okuyan biriyim, o türküler ecdadımın kahramanlık öykülerini anlatan menkıbelerdi. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Hissiyatıma kapılabilirim. Küskünüm efendim” diyerek, Halit Kıvanç’a küs olduğunu dile getirmişti.
Sırf okuduğu türkü yüzünden Mutlucan’a “Darbelerin Sesi” etiketini yapıştıran Kıvanç, 2010 yılında katıldığı ve konuklara beyaz leblebi ile rakı ikramı yapıldığı Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ndeki, ‘Atatürk heykelini açılış’ töreninde ise…
Sırf eşinin başörtüsü yüzünden Başkan Erdoğan’ı, “Sakın ha Cumhurbaşkanı adayı olma! Sakın ha olma!” diye tehdit eden Deniz Baykal’ı kürsüye davet ederken, “Gerçek bir devlet adamı” anonsunu yapmayı ihmal etmemiş.
Bu arada Halit Kıvanç’ın, tek yaptığı şey dindar insanlara hakaret etmek olduğu halde “sanatçı” payesi verilen ayı oynatıcısı Müjdat Gezen’in hayatını anlattığı bir kitabı da kaleme aldığını hatırlatmak isterim.
‘Kitap’ demişken…
50 yıl boyunca birçok gazete çalışan Kıvanç, Atatürk’ün manevi kızı, ilk Türk kadın havacısı ve dünyanın ilk askeri kadın pilotu Sabiha Gökçen’le yaptığı söyleşiyi de ‘Bulutlarla Yarışan Kadın” adıyla kitaplaştırmıştı. Bir gazete, bu kitabın tanıtımını yaptığı haberinde, “Halit Kıvanç’ın her zamanki neşeli üslubu söyleşiye de yansımış.” ifadelerini kullanmış ama..
Kitapta yazılanlar hiç de neşe verir cinsten değil.. Bakın ne diyor kitapta:
“Tavuk kesilirken bakamam. Fakat tayyareye binince, hele böyle askeri vazife alınca, bu histen sıyrılıyordum” diyen ve Dersim’i bombalayan Gökçen anlatıyor:
“Alay kumandanı bizi toplamış ve ‘tabancalarınızı unutmayın’ demişti. Ben de Ata’nın verdiği tabancayı elimle şöyle bir yokladım. ‘Canlı ne görürseniz ateş edin’ emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk.”
Bu anlattıklarım elbette Halit Kıvanç’ın kötü bir insan olduğu sonucunu doğurmaz.
Fakat şimdi Kıvanç’ın ağzından aktaracağım bir cümle var ki, dünya döndükçe bana kimse Kıvanç’ı şirin gösteremez.
Bakınız Kıvanç 2005 yılında, Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı’nca düzenlenen Cumhuriyet Bayramı kutlamasında, Tiyatrocu Güllü Agop’un torunu olmakla övünen ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi rektörü olduğu dönemde başörtülü öğrencilere ve dindar öğretim üyelerine karşı adeta terör estiren Prof. Dr. Yücel Aşkın hakkında ne demiş: “Belki hiç kimse bilmez, ben hayata bir yargıç olarak atıldım. Van Rektörümüz Yücel Aşkın’a yapılanları gördükçe o mesleği bıraktığıma binlerce defa pişman oldum. Çünkü ben orada yargıç olsaydım o elleri kelepçeleyeceğime saygıyla öperdim...”