Mücella Yapıcı ihanet ettiği ülkesinin doktorlarına ahlaksızca saldırdı!

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gezi kalkışması döneminde Başbakan Yardımcısı sıfatı ile yaptığı konuşmada, vandalların bir haftada ülkeye verdiği maddi zararın 1.3 milyar dolar olduğunu açıklamıştı.

Ülkemize yönelik ihanetin baş mimarlarından Mimar Mücella Yapıcı, cezaevindeyken her türlü sağlık hizmetlerinin karşılanmasına karşın, doktorları ahlaksızca hedef aldı.

Yapıcı, "Sevgili hekimlerim ellerimde kelepçeyle göz ve kalp muayenesi yaptılar, biri yüzüme bakmadı, kelepçeliyken dişim çekildi." dedi.

Yaşım ve bazı kronik hastalıklarım nedeniyle, benim ve sevgili avukatlarımın hiçbir talebi olmadan üç kez, kendi isteğimle iki kez olmak üzere cezaevinden hastaneye götürüldüm." diyen Yapıcı, "Bu uygulama nedeniyle üç kez Bakırköy Sadi Konuk Hastanesi’ne, kendi isteğimle de iki kez Beyoğlu Göz Hastanesi’ne ve Okmeydanı Hastanesi’ne diş hastalıkları bölümüne götürüldüm." ifadesini kullandı.

Mücella Yapıcı, ihanet ettiği devletinin doktorlarına, Birgün gazetesi aracılığı ile şu hakaretleri savurdu:

Sadi Konuk Hastanesi Kalp ve Damar Bölümü’ne yine idarenin isteği doğrultusunda gerçekleştirilen tetkikler kapsamında “EKO” çektirilmeye götürüldüm.

Bu kez hekimim oldukça deneyimli görünen bir kalp hastalıkları uzmanı idi… Yine kelepçeler (bu kelepçelerin kenarları çok keskin… Törpülenmesi gerek… Can yakıyor.) Jandarmalar ve infaz memuru eşliğinde doktorun karşısına dikildim.

Hekim kesinlikle bana hiç bakmadı. Oysaki benim bildiğim kalp hastalıkları uzmanları önce sizin odaya girişinize, renginize ruhsarınıza bakarak teşhise başlarlar. Canım doktorlarımdan öğrendiğim bu… Bilgisayara bakarak “Sen de kalp var mı ?” diye sordu. Var dedim (aklımdan ben de var ama sizde var mı?) sorusu geçti. Ama hekimlere duyduğum saygıdan yuttum. Anlat bakalım dedi, oysaki beni oraya ikinci kez kendileri çağırdı. Neyse uzatmayalım. “Git paravanın ardında göğsünü aç!” dedi. Ben kelepçelere itiraz ettim. ‘‘Böyle mi eko çekeceksiniz, deontoloji ilke milke’’ dedim ama jandarma “ne zaman çıkaracağımızı biz biliriz, sen karışma!“ diyerek beni tersledi. Ben yine benim lafım size değil TIP ETİĞİ filan derken hekim geldi ve mecburen kelepçe çıktı. Ben paravanın ardında hazırlanırken jandarma kaçacağımdan çok korkmuş olacak ki paravanın arkasına bakarak beni kontrol etmeye kalktı. “Ne yapıyorsun evladım? Olur mu böyle şey?” derken hekim geldi. Ben yine Deontoloji, kelepçe, sorumluluk, hasta hakkı vb. derken, “ben kelepçeyi görmedim” dedi. Haklı tabii onca süre bir kez dahi yüzüme bakmadı.

EKO çekerken bir ara kalp kapakçığımın bozuk olduğunu söyledim ve 2 dakikada EKO bitti. Ve ben kelepçelerimi takındım.

Asıl şaşırtıcı olan ekodan sonra “Neyim var doktor bey? Ne önerirsiniz?” diye sorma gafletinde bulundum. Bilgisayarı göstererek “Buraya yazdım… “ diye cevap verdi. Ben de oraya yazılanı hala göremedim…

Asla bir daha gitmeyi düşünmediğim hastaneye dişim çok ağrıdığı için bu kez kendi rızamla gitmek zorunda kaldım. Zira cezaevinin bence son derece duyarlı ve başarılı diş hekimi, kullanmakta olduğum kan sulandırıcı nedeniyle tam teşekküllü bir diş hastanesine sevkimi talep etti. Bu kez, daha kapıdan girer girmez, kelepçesiz ve sadece sağlık görevlisi eşliğinde tedavi görebilmek için ciddi bir mücadele verdim. Tabii ki bize yakışan soğukkanlı ve yönetmelik maddelerini aktaran bir şekilde…

Ezberlediğim bütün etik kuralları ve haklarımı sayıp döktüm ama nafile… Son derece saygılı jandarma komutanı anladı. Ama benim gencecik doktorum beni kelepçeyle koltuğa oturtup, dişimi çekti. Elleri dert görmesin kurtardı beni o dişten; bir anlamda bir organım tahliye olmuş oldu. Ancak bütün hatırlatmalarım ve itirazlarıma karşılık “Ben bütün mahkûm hastaların tedavilerini bu şekilde yapıyorum” dedi.

Bir ara koltuktan kayınca yukarı çekilmemi istediğinde kelepçeleri göstererek “ Nasıl olacak?” dedim. “İn koltuktan, tekrar otur!” diyerek yol gösterdi.