''Sır saklayan adam''ın öğrencisi!

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yeniden yapılandırılmış ve tamamen askeri bir eksene oturtulmuştu.

Kurulda asker ve sivil üyeler eşitti fakat cumhurbaşkanı asker kökenliydi.

MGK'nın en ilginç birimi ise yeni oluşturulan “Toplumla İlişkiler Başkanlığı”ydı.

Görevi "psikolojik harekât" yapmak olan bu birimin ilk başkanı…

Adnan Menderes'i asan idam mangası içerisinde bulunan ve CIA’dan “Psikolojik Harp Teknikleri” eğitimi alan Tümgeneral Teoman Koman'dı.

Toplumla İlişkiler Başkanlığı’nca yürütülen psikolojik harekât kapsamında suikast düzenlemenin olup olmadığı, özellikle Almanya’daki Türkler üzerinde “irticai faaliyetlerin” yapılıp yapılmadığı o dönem çokça tartışıldı.

Teoman Koman bu görev sayesinde daha sonra Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına getirildi.

Koman’ın MİT Müsteşarlığı yaptığı 1988-1992 yılları, Türkiye’nin en kanlı ve karanlık yılları olarak tarihe geçti.

1988’de 21..

1989’da 16…

1990’da 18…

1991’de 39..

1992’de ise adeta toplu kıyım yapılırcasına tam 204 faili meçhul cinayet işlendi…

“Psikolojik Harp Uzmanı” Teoman Koman’ın MİT müsteşarlığı döneminde resmen Türk halkının psikolojisiyle oynanıyordu.

Bahriye Üçok, 6 Ekim 1990’da kendisine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu ölüyordu.

Suikast sonrası konuşan Koman, “Hâlbuki Üçok’a, MİT’te bombalı paket açma dersi vermiştik” diyerek sanki olacakları önceden bildiğini ima ediyordu.

Yine Müsteşarlığı sırasında MİT'te gazetecilerle yemekli toplantı düzenleyen Koman, "Yakında ses getirecek suikastlara girişecekler" diyor…

Gazetecilerin, “Kimler hedefte?” sorusuna da "Politikacılar, üst düzey bürokratlar, işadamları ve gazeteciler…" cevabını veriyordu.

Hatta biraz daha üstelenince, "Aranızdan biri bile olabilir" kehanetinde bulunuyordu.

Yemeğin üzerinden bir ay geçtikten sonra ise o gece Teoman Koman’ın yanında oturan gazeteci Uğur Mumcu suikaste kurban gidiyordu.

1989 Aralık ayında “MİT Müsteşarı” sıfatıyla Başbakanlık’a gönderdiği yazı ile 28 Şubat darbe sürecini başlatan…

1990’lı yılların başından itibaren laik kimliğiyle tanınan sembol isimlere yönelik faili meçhul cinayetler sonrası bütün okları üzerine çeken Teoman Koman…

MİT’teki görevinin ardından önce 3. Ordu Komutanı ardından Jandarma Genel Komutanı oldu. Koman Paşa burada da Türk halkının aklıyla alay etmeye devam etti.

Bir yandan jandarmanın “Susurluk skandalındaki” mesaisinin “kusursuz” olduğunu anlatırken…

Diğer yandan adeta “beni dinleyemezsiniz” dercesine kendisini dinlemek isteyen Meclis Susurluk Komisyonuna gitmedi.

Müslümanları susturmaya yönelik Batı Çalışma Grubu(BÇG)’nda…

Dindarları karalamaya yönelik Fadime Şahin-Ali Kalkancı kumpaslarının merkezinde…

REFAHYOL iktidarını deviren meşhur 28 Şubat 1997’deki MGK’da o da vardı.

Eski bakanlardan Hasan Celal Güzel, “Teoman Koman yakın dostumdu. Bir ziyaretimde bana ‘Yakında darbe yapacağız, seni ya da Mesut Yılmaz’ı başbakan olarak düşünüyoruz’ demişti. Ben sert tepki gösterdim. Daha sonra Yılmaz başbakan oldu” demişti.

Halbuki aynı Koman daha önce de “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin darbe yapmak üzereyken bu girişimlerinin ortaya çıkarıldığını” ima eden İçişleri eski Bakanı Meral Akşener'e “Bunlar tam bir saçmalık” diyerek tepki göstermişti.

Katıldığı canlı yayınlarda, “JİTEM var ama bunu devlet kurmadı” diye hedef saptırmaya çalışırken…

MGK Genel Sekreterliği aynı tarihlerde yayımladığı “Terörle Mücadelede Sorunlar ve Çözüm Önerileri” adlı raporda “MİT, emniyet ve JİTEM gibi devlet istihbarat teşkilleri arasında bir çalışma düzeni ve hiyerarşi bulunmamaktadır” denilerek JİTEM’in varlığı kabul edildi.

MİT Müsteşarı iken, “Apo'nun nerede ve hangi mekânda olduğunu yarım saat içinde tesbit ederiz... İki saat içinde de işini bitiririz... Ama biz devletiz ve devletler teröre terörle karşılık vermezler!" dedi.

 Bir gazetecinin sorduğu “Hizbullah nedir?” sorusuna, “Hangi Hizbullah?. Bir İran’daki Hizbullah vardır, bir de PKK’lıların baskınlarına karşı kendini koruyan, dinî inançları kuvvetli vatandaşlar vardır.” diyen kendisi değilmiş gibi…

Önce  TSK'da görev yapan 'sivil' ve 'rütbeli' bütün personele 'namaz' kılmayı yasaklattı..

30 Ağustos 1997’de ise bu kez "Esas önemli tehlike PKK'dan bile daha tehlikeli olan irticadır" diyerek Jandarma Genel Komutanlığı görevini devretti.

“Biz AB'ye girecek kadar çağdaş mıyız?” şeklindeki Türk halkını hakir gören söz ona aitti.

Emekli olduktan sonra Cavit Çağlar'ın İnterbank'ta yönetim kurulu üyesi oldu. Bankayı batırdıkları gerekçesiyle “dolandırıcılık”tan yargılandı.

2012'de ise 28 Şubat soruşturmasında tutuklanarak 1 yıl hapis yattı.

Hastalık gerekçesiyle tahliye edildikten 1 ay sonra öldü.

28 Şubat’ın hem teorisyenlerinden hem de uygulayıcılarından olduğu ve her şeyi bildiği halde “hiçbir şey bilmiyormuş” gibi davranan Teoman Koman’a “Sır saklayan adam” sıfatı yakıştırılmıştı.

Şimdilerde partisi “istifalarla” ve “kayıp 132 milyon lira” iddiasıyla sarsılan…

“Taciz” ve “çocuk istismarı” iddialarıyla çalkalanan…

Makam odasına 3 metre mesafedeki yakın çalışma arkadaşları, belediyelerde ihale kovalamakla itham edilen...

Oğlunun ise “çantalarla para dağıttığı” öne sürülen Meral Akşener, önce eski bir İçişleri Bakanı sıfatıyla,

“Oteli olan polis müdürleri var. O otellerde, fuhuşun ötesi, öksüz kızlar çalıştırılıyor” diyerek ortaya bir iddia attı ve sadece partisinde değil dışarıda olan bitenden de haberdar olduğu izlenimini uyandırmaya çalıştı…

Ardından 28 Şubat MGK’sında aynı masayı paylaştığı ve bir dönem azar işittiği “istihbaratçı” Teoman Koman'ın talebesi olduğunu söyledi.  

Tabii son günlerde İYİ Parti’de peşi sıra patlak veren rezaletlere rağmen Meral Hanım’ın tıpkı Teoman Koman gibi her şeyi bildiği halde susması bu iddiayı doğruluyor…

Fakat bu “sır” saklamaya çalışmanın ve sessiz kalmanın Teoman Koman’ı bekleyen kötü sonu değiştirmediği gibi…

Skandallarla çalkalanan İyi Parti’nin yaklaşmakta olan akıbetini değiştirmeyeceğini Meral Hanım’ın bilmesi gerekiyor.

En iyisi Meral Hanım konuşsun da ne olacaksa öyle olsun!