Suriyeliler ülkelerine gönderilecek mi?

 Biz göndermeyeceğiz. Çünkü biz, ensarın ne olduğunu muhacirin ne olduğunu, peygamberi bir metot olarak çok iyi biliriz" dedi.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde "Uluslararası İyilik Ödülleri" programında konuştu.

MÜLTECİLERLE İLGİLİ TARTIŞMALARA NOKTA

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun "İktidara gelirsek en geç iki yıl içinde bütün sığınmacıları davulla zurnayla memleketlerine göndereceğim" sözlerine atıfta bulunan Erdoğan, "Gariplere kapımızı açık tutmayı sürdüreceğiz. Dün Irak'tan, Suriye'den, Afganistan'dan gelmişlerdi. Bugün Ukrayna'dan geliyorlar, yarın nereden geleceklerini bilemeyiz. Bu ülke daima mazlumların sığınağı olmaya devam edecektir, bundan hiç endişeniz olmasın. Ana muhalefetin başındaki ve yanındakiler 'Biz seçimi kazandığımızda mültecileri ülkelerine göndereceğiz' diyorlar. Biz göndermeyeceğiz. Biz ev sahipliğine devam edeceğiz. Bundan tedirgin değiliz. Sevgili milletimize sesleniyorum. Sıkıntılarınız olabilir, zaman zaman yük de olabilirler. Ama unutmayın bunun ecri çok büyüktür. Biz her zaman düşmüşün yanında olduk. Bunlar kendilerini öldürmeye gelen katillerden kaçıyorlar ve bize geliyorlar. Biz gönlümüzü açacağız. Kendi insanımız içinde de hiç kimseyi mahzun, kalbi kırık bırakmayacağız" şeklinde konuştu.

 

Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şu şekilde;

"Küresel iyilik neferleri olarak gördüğüm kardeşlerimle tekrar buluşmanın bahtiyarlığını yaşıyorum. Kalplerimizi bir araya getiren Türkiye Diyanet Vakfı'na teşekkür ediyorum. Toplam 12 kardeş ülkedeki 27 eğitim kurumuyla geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin yetişmesine katkı sağlayan vakfımızı tebrik ediyorum. Dünyayı iyilik değiştirecek şiarıyla çıktığımız iyilik seferberliği hamdolsun yoluna güçlenerek devam ediyor. İyilik ödüllerine yönelik teveccühün hem yurt içi ve hem de dışında artmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Kendisi aramızda bulunamasa da gönlünün bizimle birlikte olduğunu bildiğimiz Yusuf İslam'ı tebrik ediyoruz.

"AFRİKA'YA AŞI SEVKİYATI SÜRÜYOR"

Dünya genelinde 6 milyondan fazla kişinin hayatına mal olan salgın, insanlığın kaderinin ortak olduğunu hatırlatmıştır. Küresel sistemdeki çarpıklıkları görme fırsatı bulduk. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin bile maske kavgasına düştüğü durumlara şahit olduk. Aşıya erişemediği için hastalanan, acı çeken insanların dramlarına şahitlik ettik. İhtiyaç sahibi insanlar adeta kaderlerine terk edildi. Bu vahim tablo karşısında devlet olarak testten ilaca kadar tüm gereksinimleri karşılarken Batılı ülkelerin yaptığı gibi dünyaya sırtımızı dönmedik. 160 ülkeye tıbbi ekipman desteği sağladık. Yurtdışından temin ettiğimiz aşılarla beraber Turkovac'ın da dağıtımına başladık. 15 milyon doz aşıyı Afrikalı kardeşlerimize peyderpey ulaştırıyoruz. Sığınmacıları kendi vatandaşlarımızdan ayrı tutmadan istisnasız herkesin sağlık hizmetlerine erişimini temin ettik. Polisimizden askerimize, AFAD gönüllülerinden STK'lara kadar yüzbinlerce insanımız Vefa Sosyal Destek gruplarında 2 yıl boyunca gece gündüz demeden canla başla çalıştılar.

"EN BÜYÜK YARAYI ANALARIN YÜREĞİNE AÇTILAR"

Kötülere ve zalimlere karşı haşmetli olmak da o derece hayati öneme sahiptir. 40 yıla yakındır bölücü terörle mücadele eden bir milletiz. Binlerce şehit verdik. Bölücü örgüt mensupları 40 yıldır gözü dönmüşlükle sadece yaktılar, yıktılar. Baskı ile Kürt kardeşlerimizin hayatını zindana çevirdiler. Bu nebbaşlar ilk günden itibaren en büyük yarayı anaların yüreklerinde açtılar.

"DİYARBAKIR ANNELERİ'Nİ İTİBARSIZLAŞTIRMAK İSTEDİLER"

Analarından kopardıkları gencecik çocukları ölüme gönderirken kendi çocuklarını Avrupa'nın başkentlerine tatile yolladılar. Diyarbakır Anneleri işte bu iki yüzlülüğe 'edi bese' dediler. Bir avuç cesur ana, on yıllardır benim Kürt kardeşlerimin sırtına kene gibi yapışan, kanını sülük gibi emen zalimlere 'Artık yeter' diyerek ihtar verdi. Diyarbakır annelerinin 'Evlatlarımızı geri istiyoruz' haykırışı, teröre ve bölücü örgütün uzantılarına vurulmuş en ağır darbelerden biridir. Diyarbakır Anneleri sadece korku duvarlarını parçalamakla kalmadılar, siyasetçi görünümlü insan kaçakçılarının maskesini de aşağıya indirdiler. Yine bu süreçte Türkiye, muhalefeti, medyasıyla kimin nerede durduğunu da görme fırsatı bulmuştur. Kandil'deki kan tüccarlarının gönüllü avukatlığını yapanlar, daha ilk günden itibaren Diyarbakır Anneleri'ni itibarsızlaştırmak için çok gayret sarf ettiler.

"TERÖR ÖRGÜTÜ YERİNE AHLAKSIZCA DEVLETİ SUÇLAYANLAR OLDU"

O terör örgütü mensuplarından olmayınca gelip kapılarını bile çalmadınız. Terör örgütüne tepki göstermek yerine ahlaksızca devleti suçlayanlar oldu. Diyarbakır'a gidip ittifak ortaklarından ürktükleri için anaların kapısını çalmaktan korkan hatta cesur anneleri tehdit eden siyasetçi müsveddelerini gördük. Kaldıkları otele davet ettiler, ayaklarına gitmediler, gidemediler. Bu seneki ikinci Vefa ödülünü yiğit Diyarbakır Anneleri'ne veriyoruz. Bu ülkeyi terör belasından muhakkak kurtaracağız.

"CUMA GÜNÜ DÜNYANIN SAYILI KÖPRÜLERİNDEN BİRİNİ AÇACAĞIZ"

Modern dünyada insan daha fazla içine kapanıyor. Teknolojik araçlar sundukları sahte ve sanal mutluluklarla insanı gerçek hayattan daha çok kopartıyor. Salgın bize hayatta maddiyat dışında peşinde koşulması gereken daha yüce gayeler olduğunu hatırlatmıştır. İyilik ve ihsanı hayatımızın merkezine oturtmak mecburiyetindeyiz. Bunu başardığımızda vicdanımızın, dünyanın daha huzurlu hale geleceğini göreceğimizi biliyorum.

Cuma günü öğleden sonra dünyanın sayılı bir köprüsünü, ilk üç içindeki köprüsünü açacağız Çanakkale'de. Üniversiteli kuzucuklar o zaman Çanakkale'de tüm Haçlı dünyasına karşı mücadeleyi verdi, bu zaferi öyle kazandık. 2.5 milyar Avroya inşa ettik. 18 Mart'ta açılışını yapıyoruz. Tüm insanlığa bu köprümüzü inşallah hediye ediyoruz. Asya ile Avrupa'yı bağlıyoruz. Daha önceleri gün geliyordu ki deniz dalgalı olunca feribotlar çalışmıyordu. Geçiş adeta mümkün olmuyordu. Ama şimdi 6 dakikada bir taraftan bir tarafa geçme imkanını buluyoruz. Bununla dünyaya bir örnek teşkil ediyoruz.

"ÜNİVERSİTEMİZİN OLMADIĞI İL YOK"

Artık üniversitemizin olmadığı il yok. Artık hocalarımız, profesörlerimiz oraya gidip orada gençlerimize ilim tahsil imkanını veriyorlar. Bizim siyaset anlayışımız bu. Dünyanın dört bir yanından gelen gençlerimiz oralarda ilim tahsil ediyorlar. Hiç unutamıyorum; Sudan'da uluslararası bir toplantıya katılıyorum. Rahmetli Erbakan hocamız beni görevlendirdi. Ben de partimizin İstanbul İl Başkanıyım. Bizim yurtlarımızda kalan Sudanlı bir gencimiz orada beni gördü, hemen yanıma yaklaştı. 'Tayyip Abi burada ne işin var?' dedi. 'Konferansa görevli geldim' dedim. 'Sen beni nereden tanıyorsun?' dedim. 'Sizin Fetih yurtlarınızda kaldım, şimdi döndüm' dedi. 'Buradan ayrılma, konuşmam var, tercümanlık yapacaksın, tamam mı?' dedim. 'Ne demek' dedi. Ben konuşmayı yaptım, o da tercümeyi yapıyor. Konuşmanın çok çok güzel detayları vardı. Son cümleleri ile o zamanki dünya efkari umumiyesinin gerektirdiği bir cümle idi. Tabi Sudanlı gencin tercümesi işi gayet iyi götürdü. Son anda da o günün sloganik cümlesini ben söyleyince salon bir kalktı, bir indi. Mesele damardan girmek...Ülkelerinize döndüğünüzde bizim oradaki elimiz, ayağımız, gören gözümüz olacaksınız."