Ekrem hemşehrisi Temel’e rahmet okuttu!

Gündem (Web Sitesi) - Web Sitesi | 06.03.2025 - 11:06, Güncelleme: 06.03.2025 - 11:06
 

Ekrem hemşehrisi Temel’e rahmet okuttu!

Rahmetli Hasan Karakaya ağabeyin sık sık anlattığı bir hikâye vardı. Muhtemelen hepiniz biliyorsunuz ama bir kere de ben hatırlatayım...

Temel bir gün Trabzon’dan yola çıkıp, İstanbul’a “iş” aramaya gelmiş... Olacak ya; İstanbul’da, bir “kavga”ya karışıp, elini kana bulamış!..  Tutuklanmış, hapse atılmış...  Duruşma günü gelip çattığında “hakim”in karşısına çıkmış... Hakim, “Anlat bakalım, nasıl işledin bu cinayeti” deyince, Temel başlamış anlatmaya:  “Trabzon’da iş aradım, bulamadım...  Kime gittimse, elim boş döndüm!” Hakim, “Bırak Trabzon’u, İstanbul’a gel” diye uyarınca, devam etmiş Temel: “Baktım ki Trabzon’da bana ekmek yok, düştüm yola, geldim Giresun’a... Başladım iş aramaya... Ne iş olsa yapmaya razıydım!” Derken, hakim yine uyarmış: “Bırak Giresun’u, İstanbul’a gel!” Temel, bildiğini okumaya devam etmiş: “Giresun’da da işlerin kesat olduğunu görünce, durdurdum bir kamyonu, geçtim şoförün yanına!.. Ver elini Samsun!” Hakim, sözün nereye gideceğini anlamış tabii... Temel, “Samsun” der demez, “Hadi uzatma!” demiş hakim;  “Bırak Samsun’u da gel artık şu İstanbul’a!” Tabii Temel, uyanık... Şöyle bir bakmış hâkimin yüzüne...  Sonra da şöyle demiş: “Gelmem!.. İstanbul’a celeyum da beni asın he mi?!?” Şimdi anlatacağım hikâyenin kahramanı da “Trabzonlu” ama muhtemelen “uyanık”lıkta bizim Temel’e bin basar… Kim mi? Tabii ki Ekrem İmamoğlu!.. Malumunuz Ekrem de “Her şey çok güzel olacak” diyerek göreve geldi… Onun gelişiyle birlikte binlerce personel işinden oldu.  Adalar’ın simgesi fayton atları meçhule karıştı.  Marmara müsilaja, Haliç lağıma teslim oldu. İstanbul’da uyuz salgını çıktı, sivrisinek istilası yaşandı. Akrep ve fareler yüksek katlı apartmanların tepesine kadar çıktı. “Su taşkını sorunlarını çözdük” dediği halde her yağmur felakete dönüştü. İsraflarla, reklamlarla, adrese teslim ihalelerle İBB’nin bütçesini sıfırladı. Yeşili katledip, SİT alanlardaki kaçak yapılaşmaya göz yumdu. Papazlara Noel sofrası kurarken, yoksulun taziye yemeğini kaldırdı. Çeyrek asır sonra sosyal tesislere içkiyi geri getirdi. İBB’nin kapıları eşcinsel sapkınlara açıldı.  Feshane’yi gay’lere, Süleymaniye’yi lezbiyenlere peşkeş çekti. Devletin valisine “it”, hâkimine “ahmak” dedi. Kazalarla, yangınlarla toplu ulaşımı bitme noktasına getirdi. Yürüyen merdivenler bile onun yüzünden yürümez oldu. Beceriksizliği ve iş bilmezliğiyle İstanbul’a kâbusu yaşattı. Yandaşları bile, “Metrobüse biniyorsun ve ölüyorsun, Çok acayip bir şey yani” diyerek, İmamoğlu’nun iş bilmezliğinin artık insanların canına kast ettiğini kabul etti. Buna rağmen İmamoğlu’nun yüzü hiç kızarmadı. Belediye Başkanlığını unutup, siyasi kariyerine odaklandı.  Bu uğurda önüne gelene bulaşmakta sakınca görmedi.  Tüm bunların neticesinde hakkında yolsuzluk ve hakaret davaları açıldı. İyice köşeye sıkışan İmamoğlu’nun başı şimdi de sahte diploması yüzünden dertte. Baba parasıyla kayıt yaptırdığı Girne Amerikan Üniversitesi’nden sadece zeki öğrencilerin gidebildiği İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçiş yapan İmamoğlu’nun, dün gecikmeli olarak gittiği savcılıkta sahte lisans diplomasını nasıl aldığını anlatması gerekiyordu. Savcı “anlat” deyince, İmamoğlu “ilk, orta ve lise hayatını” anlatmış. Savcı “geç” deyince, atılan topları tutamadığı için “Uçan Çuval” lakabı takılan İmamoğlu bu defa sözü futbola getirip, başlatmış anlatmaya… Savcı uyarınca, Ekrem bu defa sözü kazandığı seçimlere getirmiş. “Dört seçim zaferiyle ve 16 milyonluk bir şehrin iradesiyle pekiştirmiş bir belediye başkanıyım” demiş. Savcının rahatsız olduğunu anlamış olmalı ki İmamoğlu bu defa sözü “adalet”e getirerek;  “Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğuna olan inancımı koruyarak, adaletin hukuk kurallarına uygun bir şekilde tecelli etmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyorum” demiş. “Şüpheli” sıfatıyla yaklaşık 1 saat ifade veren İmamoğlu, usulsüz yatay geçiş ile ilgili ise;  “1989 yılında Girne Amerikan Üniversitesi’nden İstanbul Üniversitesi’ne geçiş yapanları duymuştum. Ben de 1990 yılında geçiş ilanlarını takip ederek başvurumu yaptım. Başkaca söylemek istediğim bir husus yoktur. Avukatlarım hukuki açıdan gerekli açıklamaları yapacaktır” diyerek, topu avukatlarına atmış. Öyle ya!.. Nasıl geçiş yaptığının tüm detaylarını anlatsa, biliyor ki diploma gidecek!
Rahmetli Hasan Karakaya ağabeyin sık sık anlattığı bir hikâye vardı. Muhtemelen hepiniz biliyorsunuz ama bir kere de ben hatırlatayım...

Temel bir gün Trabzon’dan yola çıkıp, İstanbul’a “iş” aramaya gelmiş...

Olacak ya; İstanbul’da, bir “kavga”ya karışıp, elini kana bulamış!.. 

Tutuklanmış, hapse atılmış... 

Duruşma günü gelip çattığında “hakim”in karşısına çıkmış...

Hakim, “Anlat bakalım, nasıl işledin bu cinayeti” deyince, Temel başlamış anlatmaya: 

“Trabzon’da iş aradım, bulamadım... 

Kime gittimse, elim boş döndüm!”

Hakim, “Bırak Trabzon’u, İstanbul’a gel” diye uyarınca, devam etmiş Temel:

“Baktım ki Trabzon’da bana ekmek yok, düştüm yola, geldim Giresun’a... Başladım iş aramaya... Ne iş olsa yapmaya razıydım!”

Derken, hakim yine uyarmış:

“Bırak Giresun’u, İstanbul’a gel!”

Temel, bildiğini okumaya devam etmiş:

“Giresun’da da işlerin kesat olduğunu görünce, durdurdum bir kamyonu, geçtim şoförün yanına!.. Ver elini Samsun!”

Hakim, sözün nereye gideceğini anlamış tabii... Temel, “Samsun” der demez, “Hadi uzatma!” demiş hakim; 

“Bırak Samsun’u da gel artık şu İstanbul’a!”

Tabii Temel, uyanık...

Şöyle bir bakmış hâkimin yüzüne... 

Sonra da şöyle demiş:

“Gelmem!.. İstanbul’a celeyum da beni asın he mi?!?”

Şimdi anlatacağım hikâyenin kahramanı da “Trabzonlu” ama muhtemelen “uyanık”lıkta bizim Temel’e bin basar…

Kim mi? Tabii ki Ekrem İmamoğlu!..

Malumunuz Ekrem de “Her şey çok güzel olacak” diyerek göreve geldi…

Onun gelişiyle birlikte binlerce personel işinden oldu. 

Adalar’ın simgesi fayton atları meçhule karıştı. 

Marmara müsilaja, Haliç lağıma teslim oldu.

İstanbul’da uyuz salgını çıktı, sivrisinek istilası yaşandı.

Akrep ve fareler yüksek katlı apartmanların tepesine kadar çıktı.

“Su taşkını sorunlarını çözdük” dediği halde her yağmur felakete dönüştü.

İsraflarla, reklamlarla, adrese teslim ihalelerle İBB’nin bütçesini sıfırladı.

Yeşili katledip, SİT alanlardaki kaçak yapılaşmaya göz yumdu.

Papazlara Noel sofrası kurarken, yoksulun taziye yemeğini kaldırdı.

Çeyrek asır sonra sosyal tesislere içkiyi geri getirdi.

İBB’nin kapıları eşcinsel sapkınlara açıldı. 

Feshane’yi gay’lere, Süleymaniye’yi lezbiyenlere peşkeş çekti.

Devletin valisine “it”, hâkimine “ahmak” dedi.

Kazalarla, yangınlarla toplu ulaşımı bitme noktasına getirdi.

Yürüyen merdivenler bile onun yüzünden yürümez oldu.

Beceriksizliği ve iş bilmezliğiyle İstanbul’a kâbusu yaşattı.

Yandaşları bile,

“Metrobüse biniyorsun ve ölüyorsun, Çok acayip bir şey yani” diyerek, İmamoğlu’nun iş bilmezliğinin artık insanların canına kast ettiğini kabul etti.

Buna rağmen İmamoğlu’nun yüzü hiç kızarmadı.

Belediye Başkanlığını unutup, siyasi kariyerine odaklandı. 

Bu uğurda önüne gelene bulaşmakta sakınca görmedi. 

Tüm bunların neticesinde hakkında yolsuzluk ve hakaret davaları açıldı.

İyice köşeye sıkışan İmamoğlu’nun başı şimdi de sahte diploması yüzünden dertte.

Baba parasıyla kayıt yaptırdığı Girne Amerikan Üniversitesi’nden sadece zeki öğrencilerin gidebildiği İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçiş yapan İmamoğlu’nun, dün gecikmeli olarak gittiği savcılıkta sahte lisans diplomasını nasıl aldığını anlatması gerekiyordu.

Savcı “anlat” deyince, İmamoğlu “ilk, orta ve lise hayatını” anlatmış.

Savcı “geç” deyince, atılan topları tutamadığı için “Uçan Çuval” lakabı takılan İmamoğlu bu defa sözü futbola getirip, başlatmış anlatmaya…

Savcı uyarınca, Ekrem bu defa sözü kazandığı seçimlere getirmiş.

“Dört seçim zaferiyle ve 16 milyonluk bir şehrin iradesiyle pekiştirmiş bir belediye başkanıyım” demiş.

Savcının rahatsız olduğunu anlamış olmalı ki İmamoğlu bu defa sözü “adalet”e getirerek; 

“Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğuna olan inancımı koruyarak, adaletin hukuk kurallarına uygun bir şekilde tecelli etmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyorum” demiş.

“Şüpheli” sıfatıyla yaklaşık 1 saat ifade veren İmamoğlu, usulsüz yatay geçiş ile ilgili ise; 

“1989 yılında Girne Amerikan Üniversitesi’nden İstanbul Üniversitesi’ne geçiş yapanları duymuştum. Ben de 1990 yılında geçiş ilanlarını takip ederek başvurumu yaptım. Başkaca söylemek istediğim bir husus yoktur. Avukatlarım hukuki açıdan gerekli açıklamaları yapacaktır” diyerek, topu avukatlarına atmış.

Öyle ya!..

Nasıl geçiş yaptığının tüm detaylarını anlatsa, biliyor ki diploma gidecek!

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.