Antalya gecelik bayan arkadaş izmir otele gelen bayan arkadaş Mersin eve gelen bayan

antalya escort yaşanmış sexs hikayeleri sexs hikayeler porno ozle

Isparta eşya depolama Kahramaraş eşya depolama Karabük eşya depolama Karaman eşya depolama Kars eşya depolama Kastamonu eşya depolama Kırıkkale eşya depolama Kırşehir eşya depolama Kilis eşya depolama Kütahya eşya depolama

Adana incall escort Alanya incall escort Anadolu yakası incall escort Ankara incall escort Antalya incall escort Ataköy incall escort Avcılar incall escort Avrupa yakası incall escort Bahçelievler incall escort Bahçeşehir incall escort Bakırköy incall escort Başiktaş incall escort Beylikdüzü incall escort Bodrum incall escort Bursa incall escort Denizli incall escort Diyarbakır incall escort Esenyurt incall escort Eskişehir incall escort Etiler incall escort Fatih incall escort Gazinatep incall escort Halkalı incall escort İstanbul incall escort İzmir incall escort İzmit incall escort Kadıköy incall escort Kayseri incall escort Kocaeli incall escort Konya incall escort Kurtköy incall escort Kuşadası incall escort Malatya incall escort Maltepe incall escort Mecidiyeköy incall escort Mersin incall escort Nişantaşı incall escort Pendik incall escort Muratpaşa incall escort Şirinevler incall escort Şişli incall escort Taksim incall escort, Ümraniye incall escort

Erdoğan'ın eski danışmanı, edepsizlikte zirve yaptı!

Gündem (Web Sitesi) - Web Sitesi | 30.07.2022 - 10:06, Güncelleme: 30.07.2022 - 10:06
 

Erdoğan'ın eski danışmanı, edepsizlikte zirve yaptı!

Hadi oradan hadsiz

Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığını yaptığı dönemlerde süt dökmüş kediden farksız olan Akif Beki, Erdoğan nefretini kusmayı sürdürüyor... Ahmet Davutoğlu'nun tetikçiliğine son sürat devam eden Beki, 20 yıldır iktidarda olan AK Parti'nin seçimleri hep nefret siyasetiyle kazandığını ima ederek fena saçmaladı. Beki, Karar gazetesindeki sözde yazısında şu herzeleri yumurtladı: "Meşhur zampara Don Juan, ayarttığı kızlardan birinin kızgın babasını öldürür. Fakat duyduğu öfke ve nefret, babanın taştan heykelini diriltir ve uslanmaz çapkından intikamını alır. Bu İspanyol efsanesi, nefretin taşı bile canlandıran gücünü anlatır hep bana. Sevginin canlandırdığı taş veya tahtadan heykeller de hikaye edilir. Pinokyo masalı ile Pygmalion efsanesindeki gibi. İkisinde de çok kalpten dilenen şey, gerçekleşir. Ama dileyen, heykellerin ustalarıdır. Oysa İspanyol efsanesinde ölüyü dirilten, kendi bilenmişliğidir. Duyduğu öfke ve nefret, öldükten sonra da dinmemiştir. Orwell’in distopik romanı 1984’te, Sevgi Bakanlığının görevidir nefret ettirmek. Günlük iki dakika nefret seanslarına, nefret haftası etkinliklerine içten katılmak mecburidir. Günün, haftanın düşmanına talimatla kin kusanlar, tadını aldıkça zevkten mest olmaya, transa geçmeye başlar. Histerik bir öfke nöbetine, bir toplu cinnet haline dönüşür. Bunun yalnızca hayali kötü dünyalarda yaşanmadığını ise az çok gün görmüş, deneyimli herkes bilir. Çünkü nefret, gerçek dünyada da sevgiden daha güçlü bir güdüleme ve yönetme aracı. Çünkü öfke, baldan tatlıdır. Hazzını tadanı kendinden geçirir, gözünü döndürür. Ütopya kelimesi, hümanist İngiliz devlet adamı Thomas More’un icadı. More, gerçek olamayacak kadar ütopik bir ada ülkesi hayal etti, kitabını yazdı, adını da “olmayan güzel yer” manasına “Ütopya” koydu. Fakat kralla din işlerinde ters düşünce hayatı, cehennemi bir distopyaya döndü ve idamla sonlandı. Necip Fazıl da distopyanın ütopyadan baskın, nefretin sevgiden güçlü bir duygu olduğunu görüyordu. Üstat, görmekle kalmadı. Hınç atına binip dört nala sürmeyi, nefretin gücünü kullanmayı keşfetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilham veren “Gençliğe Hitabe”sinde Necip Fazıl, “kininin, öcünün davacısı” olmayı bu şuurla kamçılar. Gerçi Yunus’un “yaradılanı severim, Yaradandan ötürü” dizesinden de etkilendiğini söylüyor Erdoğan. Ama sevginiz ne kadar büyük ve tutkulu olursa olsun, içinizde yanıp tutuşan nefret ateşiyle baş edebilir mi! Hiç başarı şansı var mı? Sitem, sevgiden doğabilir. Aşk, belki nefret kıvılcımlarından alev alabilir. Kim ne derse desin; kin beslemenin, öç gütmenin sevgiyle uzaktan, yakından bir alakası yoktur. Eğer olsaydı... Kaybetmekten korkan siyasetçiler, sevgiyi büyütmekle nefreti körüklemek arasında bir tercih yapmaz ve kazanmak için rövanşist hisleri kışkırtmayı seçmezlerdi. Çünkü karşıtlık, taraftarlıktan daha kuvvetli bir duygudur. Baktın; sevgisini, taraftarlığını kazanarak kendini seçtiremeyeceksin. Seçmenin nefretini, karşıtlığını daha çok rakibine yönlendirirsin. O elenince geriye sen kalacaksın nasılsa. Antik Yunan’da, kimi istemediklerini seçmek için oylama yaparlardı. Seçilen, en istenmeyendi, şehirden sürülürdü. İki turlu seçimlerin mantığı böyledir. İlk turda kimi istediğine göre oy veren seçmen, ikinci turda kimi istemediğine karar verir. Sevgi yerine nefretin kazandırdığı seçimleri, sürgün oylamasına benzetebilirsiniz. İkinci tur, en çok istenen kişiyi değil en istenmeyeni belirler. Bu da kendini sevdirmek dururken bazı siyasetçilerin, halkı niye rakiplerinden nefret ettirmeye uğraştıklarını açıklıyor sanırım. Küheylan at, nasıl çul içinde dahi belli olursa... Nefret tacirliği de hoca cübbesinin, cami kubbesinin, bayrak gibi sembollerin altına saklansa bile ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı dolduruşlarından, popülist kızıştırmalarından hemen sırıtır. Bir seçimlik daha kin ve düşmanlıkla doldurulmaya hazırsanız... Bu dünyadan göçen İlhan İrem’e, iki şarkısıyla veda edelim: “Bezgin” ve “Yazık Oldu Yarınlara”."
Hadi oradan hadsiz

Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığını yaptığı dönemlerde süt dökmüş kediden farksız olan Akif Beki, Erdoğan nefretini kusmayı sürdürüyor... Ahmet Davutoğlu'nun tetikçiliğine son sürat devam eden Beki, 20 yıldır iktidarda olan AK Parti'nin seçimleri hep nefret siyasetiyle kazandığını ima ederek fena saçmaladı. Beki, Karar gazetesindeki sözde yazısında şu herzeleri yumurtladı:

"Meşhur zampara Don Juan, ayarttığı kızlardan birinin kızgın babasını öldürür.

Fakat duyduğu öfke ve nefret, babanın taştan heykelini diriltir ve uslanmaz çapkından intikamını alır.

Bu İspanyol efsanesi, nefretin taşı bile canlandıran gücünü anlatır hep bana.

Sevginin canlandırdığı taş veya tahtadan heykeller de hikaye edilir. Pinokyo masalı ile Pygmalion efsanesindeki gibi.

İkisinde de çok kalpten dilenen şey, gerçekleşir. Ama dileyen, heykellerin ustalarıdır.

Oysa İspanyol efsanesinde ölüyü dirilten, kendi bilenmişliğidir. Duyduğu öfke ve nefret, öldükten sonra da dinmemiştir.

Orwell’in distopik romanı 1984’te, Sevgi Bakanlığının görevidir nefret ettirmek.

Günlük iki dakika nefret seanslarına, nefret haftası etkinliklerine içten katılmak mecburidir.

Günün, haftanın düşmanına talimatla kin kusanlar, tadını aldıkça zevkten mest olmaya, transa geçmeye başlar. Histerik bir öfke nöbetine, bir toplu cinnet haline dönüşür.

Bunun yalnızca hayali kötü dünyalarda yaşanmadığını ise az çok gün görmüş, deneyimli herkes bilir.

Çünkü nefret, gerçek dünyada da sevgiden daha güçlü bir güdüleme ve yönetme aracı.

Çünkü öfke, baldan tatlıdır. Hazzını tadanı kendinden geçirir, gözünü döndürür.

Ütopya kelimesi, hümanist İngiliz devlet adamı Thomas More’un icadı.

More, gerçek olamayacak kadar ütopik bir ada ülkesi hayal etti, kitabını yazdı, adını da “olmayan güzel yer” manasına “Ütopya” koydu.

Fakat kralla din işlerinde ters düşünce hayatı, cehennemi bir distopyaya döndü ve idamla sonlandı.

Necip Fazıl da distopyanın ütopyadan baskın, nefretin sevgiden güçlü bir duygu olduğunu görüyordu.

Üstat, görmekle kalmadı. Hınç atına binip dört nala sürmeyi, nefretin gücünü kullanmayı keşfetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilham veren “Gençliğe Hitabe”sinde Necip Fazıl, “kininin, öcünün davacısı” olmayı bu şuurla kamçılar.

Gerçi Yunus’un “yaradılanı severim, Yaradandan ötürü” dizesinden de etkilendiğini söylüyor Erdoğan.

Ama sevginiz ne kadar büyük ve tutkulu olursa olsun, içinizde yanıp tutuşan nefret ateşiyle baş edebilir mi! Hiç başarı şansı var mı?

Sitem, sevgiden doğabilir. Aşk, belki nefret kıvılcımlarından alev alabilir.

Kim ne derse desin; kin beslemenin, öç gütmenin sevgiyle uzaktan, yakından bir alakası yoktur.

Eğer olsaydı... Kaybetmekten korkan siyasetçiler, sevgiyi büyütmekle nefreti körüklemek arasında bir tercih yapmaz ve kazanmak için rövanşist hisleri kışkırtmayı seçmezlerdi.

Çünkü karşıtlık, taraftarlıktan daha kuvvetli bir duygudur.

Baktın; sevgisini, taraftarlığını kazanarak kendini seçtiremeyeceksin. Seçmenin nefretini, karşıtlığını daha çok rakibine yönlendirirsin. O elenince geriye sen kalacaksın nasılsa.

Antik Yunan’da, kimi istemediklerini seçmek için oylama yaparlardı. Seçilen, en istenmeyendi, şehirden sürülürdü.

İki turlu seçimlerin mantığı böyledir. İlk turda kimi istediğine göre oy veren seçmen, ikinci turda kimi istemediğine karar verir.

Sevgi yerine nefretin kazandırdığı seçimleri, sürgün oylamasına benzetebilirsiniz.

İkinci tur, en çok istenen kişiyi değil en istenmeyeni belirler.

Bu da kendini sevdirmek dururken bazı siyasetçilerin, halkı niye rakiplerinden nefret ettirmeye uğraştıklarını açıklıyor sanırım.

Küheylan at, nasıl çul içinde dahi belli olursa... Nefret tacirliği de hoca cübbesinin, cami kubbesinin, bayrak gibi sembollerin altına saklansa bile ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı dolduruşlarından, popülist kızıştırmalarından hemen sırıtır.

Bir seçimlik daha kin ve düşmanlıkla doldurulmaya hazırsanız... Bu dünyadan göçen İlhan İrem’e, iki şarkısıyla veda edelim:

“Bezgin” ve “Yazık Oldu Yarınlara”."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.