Antalya gecelik bayan arkadaş izmir otele gelen bayan arkadaş Mersin eve gelen bayan

antalya escort yaşanmış sexs hikayeleri sexs hikayeler porno ozle

Isparta eşya depolama Kahramaraş eşya depolama Karabük eşya depolama Karaman eşya depolama Kars eşya depolama Kastamonu eşya depolama Kırıkkale eşya depolama Kırşehir eşya depolama Kilis eşya depolama Kütahya eşya depolama

Adana incall escort Alanya incall escort Anadolu yakası incall escort Ankara incall escort Antalya incall escort Ataköy incall escort Avcılar incall escort Avrupa yakası incall escort Bahçelievler incall escort Bahçeşehir incall escort Bakırköy incall escort Başiktaş incall escort Beylikdüzü incall escort Bodrum incall escort Bursa incall escort Denizli incall escort Diyarbakır incall escort Esenyurt incall escort Eskişehir incall escort Etiler incall escort Fatih incall escort Gazinatep incall escort Halkalı incall escort İstanbul incall escort İzmir incall escort İzmit incall escort Kadıköy incall escort Kayseri incall escort Kocaeli incall escort Konya incall escort Kurtköy incall escort Kuşadası incall escort Malatya incall escort Maltepe incall escort Mecidiyeköy incall escort Mersin incall escort Nişantaşı incall escort Pendik incall escort Muratpaşa incall escort Şirinevler incall escort Şişli incall escort Taksim incall escort, Ümraniye incall escort

İstanbul’da 7.5 beklerken Ankara’da 10 şiddetinde deprem!

Gündem (Web Sitesi) - Web Sitesi | 04.03.2023 - 10:44, Güncelleme: 04.03.2023 - 10:44
 

İstanbul’da 7.5 beklerken Ankara’da 10 şiddetinde deprem!

Ali İhsan Karahasanoğlu'nun, "İstanbul’da 7.5 beklerken Ankara’da 10 şiddetinde deprem!" başlıklı yazısı

İstanbul’da 7.5, bilemediniz 7.7 şiddetinde bir deprem beklerken.. Deprem Ankara’da oldu. Hem de 7.5 falan değil. 10 şiddetinde deprem. Bu köşeden çok hatırlattık.  “Altyapınız, yani zemininiz kötü” dedik.  Sizi birbirinize bağlayacak olan çimento kötü.. Zeminin üzerinde diktiğiniz, büyük iddialarla donattığınız yüksek bina kötü..  “Birbirine benzemeyen 6 parti mümkün değil, ayakta kalamaz” dedik. “Hele hele, dışardan ekleme yapılan malzemeler, bu binayı daha da kötüleştiriyor, HDP’nin sizin aranızda ne işi var” dedik.  Dinletemedik. Ve bu şartlar altında, biz küçük bir sarsıntı ile 6 artı 1 ittifakı için yıkım beklerken..  Sarsıntının da, gizli ortak HDP yüzünden yaşanacağını beklerken.. İyi Parti’nin yıkım için bahane aradığını, söylerken.. Deprem, HDP ile gizli ittifaktan değil, Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesindeki İP noter mi, değil mi noktasından yaşandı. İstanbul’da depremi beklerken. HDP üzerinden yıkımı beklerken.. Deprem, Ankara’da, cumhurbaşkanı adayı üzerinden yaşandı..  Meral Akşener, 4 yıldır bize sunulan o pembe tabloların arkasında, ne büyük kavgaların olduğunu ve büyük bir ustalıkla o gerçeklerin gizlendiğini, bir çırpıda anlattı. Tuzağa düşürülmek istediğini söyledi.  Çıkar merkezli siyaset anlayışını deşifre etti.  Sadece masadan kalkmadı. Masayı da bir daha tamir edilmemek üzere, ayaklarını kökten keserek dağıttı. Oysa doku uyuşmazlığını hatırlatıyorduk..  “CHP ile İP zıt kardeşler” dedik.. Biri diğerine göre komünist, diğeri berikine göre faşist idi. “CHP ile SP zıt kardeşler” dedik..  Biri 28 Şubat’ın zalimi, diğeri mazlumu idi.. Ali Babacan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yüce Divan’a yollamak istediği bir bakan idi. Kılıçdaroğlu’nun söylemi ile, Ahmet Davutoğlu, Cumhuriyet tarihinin en çapsız dışişleri bakanı idi. “Bunlar nasıl bir araya gelebilir, aynı binanın parçaları olabilir” diye eleştirdik.. Olağanüstü olayların yaşanmasını bir kenara bırakın. “Günlük sıkıntıları, bu 6 birbirine benzemez parti, nasıl çözecek” diyorduk. Biri “Suriye’ye asker yollayalım” diyecek. Diğeri, “Suriye’yi işgale hakkımız yok” diyecek.. Hayır, hayır, HDP’yi hiç işin içine karıştırmıyorum. HDP dışarda da olsa.. CHP’nin de söylemi, “Suriye’de asker bulundurmayalım” noktasında. Bugün dahi bu yönde oy kullanıyorlar..”Yarın Suriye’ye asker yollamayı, nasıl sonuçlandıracaklar?” dedik.. “Lütfen aklımızla alay etmeyin” dedik.. Dinletemedik. Onlar bize bambaşka romanlar okudular.. Çok güzel bir birliktelikleri olduğunu söylediler.. . “Çok mutluyuz, ömür boyu sürecek bir birlikteliğimiz var” dediler.. Şimdi birbirlerine etmedik hakareti bırakmıyorlar. Meral Akşener vuruyor, “Noter değiliz, adayı bize dayattılar, bizim fikrimizi sormadılar” diyor. Kemal Kılıçdaroğlu cevap veriyor “Masaya o oturmayacak, bu oturmayacak söylemi, kabul edilemez.” Temel’in fıkrasını bilirsiniz.. İdam cezasına çarptırılmış..  Sormuşlar, “Son sözün nedir” diye.. “Bu da bana ders olsun” demiş.. Masa dağıldıktan sonra, kim ne dersi çıkartacaksa, buyursun çıkartsın. Ama birbirine benzemez 6 parti.. Biri diğerini “tarihin en çapsız dışişleri bakanı” olarak tanımlamış. Bir diğerini “Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğuna imza atmış, Yüce Divan’a gönderilecek bakan” olarak tanımlamış..  Ama Erdoğan’ı devirmek için, bir araya geldiler.. Hani gelip de, gerçekten samimi bir şekilde, dürüst bir şekilde, takıyye yapmadan, gerçekleri halka açıklayarak bir politika izleseler. Hadi neyse.. Hep takıyye. Hep numara. Hep sahte gülücükler.. “Adayınız kim” dedik. “İki günde belirleriz, siz erken seçim tarihini açıklasanıza” dediler.. Hatırlattık.. “Erken seçimi boşverin, şunun şurasında zaten normal seçime 1.5 yıl kaldı, niye adayınızı belirleyemiyorsunuz” dedik.. “Hah hah ha.. Cumhurbaşkanı adayımızı açıklayalım da, paçavraya çevirin, öyle mi. Biz düşer miyiz böyle tuzağa” dediler.. Devam ettiler, “Biz tek adam yönetimini düşünmediğimiz için, cumhurbaşkanının isminin önemi yok, önemli olan ilkeler” dediler.. Günler, haftalar geçti. Seçim tarihi dillendirilmeye başlandı. “Haydi, 14 Mayıs erken seçim tarihi olarak duyuruldu, cumhurbaşkanı adayınızı açıklayacak mısınız” dedik.. “Adayın ismini belirlemek ve açıklamak iki günlük iş. Siz dert edinmeyin” dediler.. “Kasım” dediler, Aralık oldu. “Ocak” dediler, Şubat oldu.. Şimdi Mart’tayız.. “Anladık; ilkeleriniz var. Anladık, cumhurbaşkanının ismi önemli değil.. Anladık, altı lider kararlaştıracak, kukla cumhurbaşkanınız uygulayacak... Ama, kukla da olsa, YSK bir isim istiyor. Yoksa ‘Biz ilkelerle seçime gireceğiz, aday ismi yok’ mu diyeceksiniz? Öyle derseniz, şimdiden hatırlatalım, seçimi kaybetmiş oluyorsunuz. Kukla da olsa, emireri de olsa, sembolik de olsa, şeklen de olsa bir isim vermeye mecbursunuz” dedik. “Biz sizin gibi rant paylaşımı üzerine bir arada değiliz” dediler.. Yutkunduk. Yutkunduk.. Ve geldiğimiz noktada, masa dağıldı. Şimdi Saadet Partililere soralım.  Büyük iddialarla oturduğunuz, umutlara kapıldığınız altılı masanın geldiği noktadaki durumunu gördükten sonra, Erdoğan’a ettiğiniz ihanete değdi mi?.. Ahmet Davutoğlu’ra soralım, tüm karizman sıfırlandı.. “Hayatım CHP ile mücadele ile geçti” derken, CHP’ye kuyruk oldun, ama yine başaramadın. İçine düştüğün ihanete değdi mi?.. Ali Babacan’a soralım.. Erdoğan seni, 35 yaşında bakan yaptı. Şimdi geldiğin noktada, boyundan büyük ettiğin o laflara, değdi mi?.. Temel ne demişti? Bu bana ders olsun.. İşte bu da size ders olsun.. Ama bundan sonraki süreçte, o dersten yararlanacağınız bir siyasi hayatınız kaldı mı, orası meçhul..
Ali İhsan Karahasanoğlu'nun, "İstanbul’da 7.5 beklerken Ankara’da 10 şiddetinde deprem!" başlıklı yazısı

İstanbul’da 7.5, bilemediniz 7.7 şiddetinde bir deprem beklerken..

Deprem Ankara’da oldu. Hem de 7.5 falan değil. 10 şiddetinde deprem.

Bu köşeden çok hatırlattık. 

“Altyapınız, yani zemininiz kötü” dedik. 

Sizi birbirinize bağlayacak olan çimento kötü..

Zeminin üzerinde diktiğiniz, büyük iddialarla donattığınız yüksek bina kötü.. 

“Birbirine benzemeyen 6 parti mümkün değil, ayakta kalamaz” dedik. “Hele hele, dışardan ekleme yapılan malzemeler, bu binayı daha da kötüleştiriyor, HDP’nin sizin aranızda ne işi var” dedik. 

Dinletemedik.

Ve bu şartlar altında, biz küçük bir sarsıntı ile 6 artı 1 ittifakı için yıkım beklerken.. 

Sarsıntının da, gizli ortak HDP yüzünden yaşanacağını beklerken..

İyi Parti’nin yıkım için bahane aradığını, söylerken..

Deprem, HDP ile gizli ittifaktan değil, Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesindeki İP noter mi, değil mi noktasından yaşandı.

İstanbul’da depremi beklerken. HDP üzerinden yıkımı beklerken..

Deprem, Ankara’da, cumhurbaşkanı adayı üzerinden yaşandı.. 

Meral Akşener, 4 yıldır bize sunulan o pembe tabloların arkasında, ne büyük kavgaların olduğunu ve büyük bir ustalıkla o gerçeklerin gizlendiğini, bir çırpıda anlattı.

Tuzağa düşürülmek istediğini söyledi. 

Çıkar merkezli siyaset anlayışını deşifre etti. 

Sadece masadan kalkmadı. Masayı da bir daha tamir edilmemek üzere, ayaklarını kökten keserek dağıttı.

Oysa doku uyuşmazlığını hatırlatıyorduk.. 

“CHP ile İP zıt kardeşler” dedik.. Biri diğerine göre komünist, diğeri berikine göre faşist idi.

“CHP ile SP zıt kardeşler” dedik.. 

Biri 28 Şubat’ın zalimi, diğeri mazlumu idi..

Ali Babacan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yüce Divan’a yollamak istediği bir bakan idi.

Kılıçdaroğlu’nun söylemi ile, Ahmet Davutoğlu, Cumhuriyet tarihinin en çapsız dışişleri bakanı idi.

“Bunlar nasıl bir araya gelebilir, aynı binanın parçaları olabilir” diye eleştirdik..

Olağanüstü olayların yaşanmasını bir kenara bırakın.

“Günlük sıkıntıları, bu 6 birbirine benzemez parti, nasıl çözecek” diyorduk.

Biri “Suriye’ye asker yollayalım” diyecek. Diğeri, “Suriye’yi işgale hakkımız yok” diyecek..

Hayır, hayır, HDP’yi hiç işin içine karıştırmıyorum. HDP dışarda da olsa.. CHP’nin de söylemi, “Suriye’de asker bulundurmayalım” noktasında. Bugün dahi bu yönde oy kullanıyorlar..”Yarın Suriye’ye asker yollamayı, nasıl sonuçlandıracaklar?” dedik..

“Lütfen aklımızla alay etmeyin” dedik..

Dinletemedik.

Onlar bize bambaşka romanlar okudular..

Çok güzel bir birliktelikleri olduğunu söylediler.. .

“Çok mutluyuz, ömür boyu sürecek bir birlikteliğimiz var” dediler..

Şimdi birbirlerine etmedik hakareti bırakmıyorlar.

Meral Akşener vuruyor, “Noter değiliz, adayı bize dayattılar, bizim fikrimizi sormadılar” diyor.

Kemal Kılıçdaroğlu cevap veriyor “Masaya o oturmayacak, bu oturmayacak söylemi, kabul edilemez.”

Temel’in fıkrasını bilirsiniz.. İdam cezasına çarptırılmış.. 

Sormuşlar, “Son sözün nedir” diye..

“Bu da bana ders olsun” demiş..

Masa dağıldıktan sonra, kim ne dersi çıkartacaksa, buyursun çıkartsın.

Ama birbirine benzemez 6 parti..

Biri diğerini “tarihin en çapsız dışişleri bakanı” olarak tanımlamış. Bir diğerini “Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğuna imza atmış, Yüce Divan’a gönderilecek bakan” olarak tanımlamış.. 

Ama Erdoğan’ı devirmek için, bir araya geldiler..

Hani gelip de, gerçekten samimi bir şekilde, dürüst bir şekilde, takıyye yapmadan, gerçekleri halka açıklayarak bir politika izleseler.

Hadi neyse..

Hep takıyye. Hep numara. Hep sahte gülücükler..

“Adayınız kim” dedik.

“İki günde belirleriz, siz erken seçim tarihini açıklasanıza” dediler..

Hatırlattık..

“Erken seçimi boşverin, şunun şurasında zaten normal seçime 1.5 yıl kaldı, niye adayınızı belirleyemiyorsunuz” dedik..

“Hah hah ha.. Cumhurbaşkanı adayımızı açıklayalım da, paçavraya çevirin, öyle mi. Biz düşer miyiz böyle tuzağa” dediler..

Devam ettiler, “Biz tek adam yönetimini düşünmediğimiz için, cumhurbaşkanının isminin önemi yok, önemli olan ilkeler” dediler..

Günler, haftalar geçti. Seçim tarihi dillendirilmeye başlandı.

“Haydi, 14 Mayıs erken seçim tarihi olarak duyuruldu, cumhurbaşkanı adayınızı açıklayacak mısınız” dedik..

“Adayın ismini belirlemek ve açıklamak iki günlük iş. Siz dert edinmeyin” dediler..

“Kasım” dediler, Aralık oldu. “Ocak” dediler, Şubat oldu..

Şimdi Mart’tayız..

“Anladık; ilkeleriniz var. Anladık, cumhurbaşkanının ismi önemli değil.. Anladık, altı lider kararlaştıracak, kukla cumhurbaşkanınız uygulayacak... Ama, kukla da olsa, YSK bir isim istiyor. Yoksa ‘Biz ilkelerle seçime gireceğiz, aday ismi yok’ mu diyeceksiniz? Öyle derseniz, şimdiden hatırlatalım, seçimi kaybetmiş oluyorsunuz. Kukla da olsa, emireri de olsa, sembolik de olsa, şeklen de olsa bir isim vermeye mecbursunuz” dedik.

“Biz sizin gibi rant paylaşımı üzerine bir arada değiliz” dediler..

Yutkunduk. Yutkunduk..

Ve geldiğimiz noktada, masa dağıldı.

Şimdi Saadet Partililere soralım. 

Büyük iddialarla oturduğunuz, umutlara kapıldığınız altılı masanın geldiği noktadaki durumunu gördükten sonra, Erdoğan’a ettiğiniz ihanete değdi mi?..

Ahmet Davutoğlu’ra soralım, tüm karizman sıfırlandı.. “Hayatım CHP ile mücadele ile geçti” derken, CHP’ye kuyruk oldun, ama yine başaramadın. İçine düştüğün ihanete değdi mi?..

Ali Babacan’a soralım..

Erdoğan seni, 35 yaşında bakan yaptı. Şimdi geldiğin noktada, boyundan büyük ettiğin o laflara, değdi mi?..

Temel ne demişti?

Bu bana ders olsun..

İşte bu da size ders olsun..

Ama bundan sonraki süreçte, o dersten yararlanacağınız bir siyasi hayatınız kaldı mı, orası meçhul..

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.