Antalya gecelik bayan arkadaş izmir otele gelen bayan arkadaş Mersin eve gelen bayan

antalya escort yaşanmış sexs hikayeleri sexs hikayeler porno ozle

Isparta eşya depolama Kahramaraş eşya depolama Karabük eşya depolama Karaman eşya depolama Kars eşya depolama Kastamonu eşya depolama Kırıkkale eşya depolama Kırşehir eşya depolama Kilis eşya depolama Kütahya eşya depolama

Adana incall escort Alanya incall escort Anadolu yakası incall escort Ankara incall escort Antalya incall escort Ataköy incall escort Avcılar incall escort Avrupa yakası incall escort Bahçelievler incall escort Bahçeşehir incall escort Bakırköy incall escort Başiktaş incall escort Beylikdüzü incall escort Bodrum incall escort Bursa incall escort Denizli incall escort Diyarbakır incall escort Esenyurt incall escort Eskişehir incall escort Etiler incall escort Fatih incall escort Gazinatep incall escort Halkalı incall escort İstanbul incall escort İzmir incall escort İzmit incall escort Kadıköy incall escort Kayseri incall escort Kocaeli incall escort Konya incall escort Kurtköy incall escort Kuşadası incall escort Malatya incall escort Maltepe incall escort Mecidiyeköy incall escort Mersin incall escort Nişantaşı incall escort Pendik incall escort Muratpaşa incall escort Şirinevler incall escort Şişli incall escort Taksim incall escort, Ümraniye incall escort

Kararlıysan gider vurursun!

Gündem (Web Sitesi) - Web Sitesi | 06.10.2023 - 10:27, Güncelleme: 06.10.2023 - 10:27
 

Kararlıysan gider vurursun!

Haber7 yazarlarından Zekeriya Say'ın ''Kararlıysan gider vurursun!'' başlıklı yazısı

ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger’in “Çöl tilkisi” diye nitelediği Hafız Esad, Türkiye’ye karşı Kürt kartını kullanmak için kendi iktidarı döneminde Bekaa Vadisi'ni PKK’ya tahsis etmişti. Eli kanlı teröristlere siyasi ve fiziki olarak yataklık yapıyordu. PKK’ya lojistik destek veren baba Esad, askeri eğitim için de komutan sağlıyordu. PKK’lılar da Kandil yerine o günlerde Bekaa Vadisi’ni “idman sahası” olarak kullanıyordu. Türkiye'yi bölmek için PKK'yı Suriye’de ağırlayan Esad yönetimi, örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’ı da Şam’da saklıyordu. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1993 yılında Şam'a gitti. Ziyarette Hafız Esad'a, “Öcalan'ın Şam'da oturmaya ve Türkiye'deki kanlı eylemleri yönetmeye devam ettiğini, bunun komşuluğa sığmadığını, bebek katilinin derhal tutuklanması ve Türkiye'ye verilmesi gerektiğini” söyledi. Demirel’in sözlerini umursamayan baba Esad, “Haberim yok” diyerek salağa yattı. Oysa Suriye’den gelen teröristler karakolları ve köyleri basıyor, şehir merkezlerinde gerçekleştirdikleri patlamalarla Türk milletinin canını yakıyordu. Derken… 1998 yılının Ağustos ayına gelindiğinde, bölücü örgütün yayın organı konumundaki Med TV'ye konuşan PKK lideri Abdullah Öcalan, ateşkes ilan ederek, Türkiye'de politika yapmak istediğinin sinyali verdi. “Türk askeri bölgede olduğu gibi dursun, hükümranlığını tartışmıyoruz… Ulusal demokratik hakları versinler PKK’yı tümüyle lağvedeyim” dedi. Öcalan'ın tek taraflı ateşkes ilan ettiği 1998 yılının 1 Eylül gününde, Orgeneral Atilla Ateş de Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini fiilen devralıyordu. Ateş, sadece iki hafta sonra ilk gezi ve teftişini “Hatay Reyhanlı’daki Hudut Bölük Komutanlığı”na yaptı. Suriye sınırındaki denetlemelerinin ardından basın mensuplarının da izleyeceği şekilde, “vatandaşlara hitaben” bir konuşma gerçekleştirdi.  Orgeneral Atilla Ateş 16 Eylül 1998’de, kameralar karşısında yaptığı soyadı gibi ateşli konuşmasında; “Suriye gibi komşular iyi niyetimizi yanlış tefsir ediyorlar. Apo denen eşkıyayı destekleyerek, Türkiye’yi terör belasına bulaştırdılar. Türkiye, iyi ilişkiler konusunda gerekli çabayı gösterdi. PKK destekçisi Suriye, sabrımızı taşırmaya başladı. Suriye iyi niyetimizi suiistimal ediyor ve PKK’yı topraklarında besliyor. Gerektiğinde bu halk sorumlulara dersini verecektir.” diyerek,  Suriye’ye yumruk gösterdi. Kara Kuvvetleri Komutanı Ateş’in konuşması ertesi gün gazetelerde “Suriye'ye uyarı” şeklindeki başlıklarla tek sütunda küçücük yer aldı.   Esad yönetimi ise Atilla Ateş’in sert çıkışının ardından Suriye’deki onlarca Türkmen’i misilleme olarak katletti. O dönem MHP milletvekili olan Mehmet Şandır, yalnız kendi akrabalarından 12 kişinin öldürüldüğünü açıkladı. 23 Eylül’de verdiği bir röportajda Atilla Ateş’in açıklamasını değerlendiren “Derin ABD”nin kritik ismi Graham Fuller ise  “Türkiye ile Suriye arasında belki hudutta küçük bir çatışma olabilir ama tam bir savaş olmaz” diyerek, iki ülke arasında kapsamlı bir savaş ihtimalinin olmadığını söyledi. Bir hafta sonra, 1 Ekim'deki Meclis yeni yasama yılı açılışında konuşan Süleyman Demirel ise, “Öcalan'ı korumaktan vazgeç ya da sonuçlarına katlanırsın” diyerek, Suriye'yi vurmakla tehdit etti. Demirel’in sözlerinin ardından Öcalan, Suriye topraklarından çıktı, ülke ülke dolaştıktan sonra, “asılmamak” şartıyla Kenya’da “derdest” edilip, Türkiye’ye “paket teslim” yapıldı. İlk günlerde Org. Ateş ile Demirel’in açıklamasını küçücük gören mütareke medyası, Apo’nun teslim edilmesiyle “kahramanlık destanları” yazmaya başladı. Askeri personelin tıraşından tutun da taktıkları kol saatinin markasına, uçağın kapısında göz bağlı şekilde teslim edilen Öcalan’a nasıl “Memlekete hoş geldin” denildiğine kadar her türlü detay en ince ayrıntısına kadar aktarıldı. Daha sonraki yıllarda, “Apo’yu bize niye verdiler, hâlâ anlayabilmiş değilim” diyen ve ölünceye kadar da bunun sebebini anlayamayan Bülent Ecevit bile bu teslimat sayesinde yeniden Başbakan oldu. Rahmetli Mahir Kaynak ise, “Öcalan'ın Kenya'da ne işi vardı; her çeşit Kürt gördüm siyahi Kürt görmedim” diyerek… Apar topar Suriye'den atılan Öcalan’ın, Yunanistan, İtalya, Rusya derken, Yunanistan'ın Kenya Büyükelçiliğinde Türkiye’ye teslim edilmesindeki anormalliğe dikkat çekti. Öyle ya, madem bir iki tehditle bu işler halloluyordu, Suriye Apo’yu kovmak için neden 15 yıl beklemişti? Türkiye o tehdidi daha önce yapamaz mıydı? Oysa işin aslı farklıydı. Öcalan’ın artık misyonunu tamamladığını gören ABD ve işbirlikçileri,  bölgeyi Talabani ve Barzani üzerinden dizayn etme kararı almıştı. Suriye’yi de “dediklerimizi yapmazsanız tanklarımızla gireriz” diye tehdit etmişlerdi. Akabinde önce Irak’ın işgali, ardından Kuzey Irak projesi ve son olarak Suriye’nin parçalanması ile amaçlarına kısmen ulaştılar.. Şimdi de oluşturdukları istikrarsız ortam sayesinde bölgedeki enerji kaynaklarını PKK/YPG aracılığıyla sömürüyorlar… Evet, Apo’yu teslim ettiler ancak “terör”ü durdurmadılar… İçimizde bazı avanaklar hala 1999 yılında yapılan teslimat ile övünürken, şimdilerde “arkadaş” dedikleri PKK/YPG’liler hemen dibimizde devlet kurmaya hazırlanıyor. Tehlikenin farkında olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, “üçüncü taraflar çekilsin” diyerek, terör örgütüne hamilik yapan ülkeleri uyardı… Ardından, birkaç saat içerisinde terör örgütünün finans kaynağı olan petrol istasyonları ve elektrik santralleri füzelerle vurularak Türkiye’nin ne kadar samimi olduğu ispat edildi. Demem o ki… Tehdit öyle “sabrımızı taşırma”, “12 satte Şam’dayız” gibi afilli sözlerle yapılmaz… Kararlıysan, gider vurursun…
Haber7 yazarlarından Zekeriya Say'ın ''Kararlıysan gider vurursun!'' başlıklı yazısı

ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger’in “Çöl tilkisi” diye nitelediği Hafız Esad, Türkiye’ye karşı Kürt kartını kullanmak için kendi iktidarı döneminde Bekaa Vadisi'ni PKK’ya tahsis etmişti.

Eli kanlı teröristlere siyasi ve fiziki olarak yataklık yapıyordu.

PKK’ya lojistik destek veren baba Esad, askeri eğitim için de komutan sağlıyordu.

PKK’lılar da Kandil yerine o günlerde Bekaa Vadisi’ni “idman sahası” olarak kullanıyordu.

Türkiye'yi bölmek için PKK'yı Suriye’de ağırlayan Esad yönetimi, örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’ı da Şam’da saklıyordu.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1993 yılında Şam'a gitti.

Ziyarette Hafız Esad'a, “Öcalan'ın Şam'da oturmaya ve Türkiye'deki kanlı eylemleri yönetmeye devam ettiğini, bunun komşuluğa sığmadığını, bebek katilinin derhal tutuklanması ve Türkiye'ye verilmesi gerektiğini” söyledi.

Demirel’in sözlerini umursamayan baba Esad, “Haberim yok” diyerek salağa yattı.

Oysa Suriye’den gelen teröristler karakolları ve köyleri basıyor, şehir merkezlerinde gerçekleştirdikleri patlamalarla Türk milletinin canını yakıyordu.

Derken…

1998 yılının Ağustos ayına gelindiğinde, bölücü örgütün yayın organı konumundaki Med TV'ye konuşan PKK lideri Abdullah Öcalan, ateşkes ilan ederek, Türkiye'de politika yapmak istediğinin sinyali verdi.

“Türk askeri bölgede olduğu gibi dursun, hükümranlığını tartışmıyoruz… Ulusal demokratik hakları versinler PKK’yı tümüyle lağvedeyim” dedi.

Öcalan'ın tek taraflı ateşkes ilan ettiği 1998 yılının 1 Eylül gününde, Orgeneral Atilla Ateş de Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini fiilen devralıyordu.

Ateş, sadece iki hafta sonra ilk gezi ve teftişini “Hatay Reyhanlı’daki Hudut Bölük Komutanlığı”na yaptı.

Suriye sınırındaki denetlemelerinin ardından basın mensuplarının da izleyeceği şekilde, “vatandaşlara hitaben” bir konuşma gerçekleştirdi. 

Orgeneral Atilla Ateş 16 Eylül 1998’de, kameralar karşısında yaptığı soyadı gibi ateşli konuşmasında;

“Suriye gibi komşular iyi niyetimizi yanlış tefsir ediyorlar. Apo denen eşkıyayı destekleyerek, Türkiye’yi terör belasına bulaştırdılar. Türkiye, iyi ilişkiler konusunda gerekli çabayı gösterdi. PKK destekçisi Suriye, sabrımızı taşırmaya başladı. Suriye iyi niyetimizi suiistimal ediyor ve PKK’yı topraklarında besliyor. Gerektiğinde bu halk sorumlulara dersini verecektir.” diyerek,  Suriye’ye yumruk gösterdi.

Kara Kuvvetleri Komutanı Ateş’in konuşması ertesi gün gazetelerde “Suriye'ye uyarı” şeklindeki başlıklarla tek sütunda küçücük yer aldı.  

Esad yönetimi ise Atilla Ateş’in sert çıkışının ardından Suriye’deki onlarca Türkmen’i misilleme olarak katletti.

O dönem MHP milletvekili olan Mehmet Şandır, yalnız kendi akrabalarından 12 kişinin öldürüldüğünü açıkladı.

23 Eylül’de verdiği bir röportajda Atilla Ateş’in açıklamasını değerlendiren “Derin ABD”nin kritik ismi Graham Fuller ise  “Türkiye ile Suriye arasında belki hudutta küçük bir çatışma olabilir ama tam bir savaş olmaz” diyerek, iki ülke arasında kapsamlı bir savaş ihtimalinin olmadığını söyledi.

Bir hafta sonra, 1 Ekim'deki Meclis yeni yasama yılı açılışında konuşan Süleyman Demirel ise, “Öcalan'ı korumaktan vazgeç ya da sonuçlarına katlanırsın” diyerek, Suriye'yi vurmakla tehdit etti.

Demirel’in sözlerinin ardından Öcalan, Suriye topraklarından çıktı, ülke ülke dolaştıktan sonra, “asılmamak” şartıyla Kenya’da “derdest” edilip, Türkiye’ye “paket teslim” yapıldı.

İlk günlerde Org. Ateş ile Demirel’in açıklamasını küçücük gören mütareke medyası, Apo’nun teslim edilmesiyle “kahramanlık destanları” yazmaya başladı.

Askeri personelin tıraşından tutun da taktıkları kol saatinin markasına, uçağın kapısında göz bağlı şekilde teslim edilen Öcalan’a nasıl “Memlekete hoş geldin” denildiğine kadar her türlü detay en ince ayrıntısına kadar aktarıldı.

Daha sonraki yıllarda, “Apo’yu bize niye verdiler, hâlâ anlayabilmiş değilim” diyen ve ölünceye kadar da bunun sebebini anlayamayan Bülent Ecevit bile bu teslimat sayesinde yeniden Başbakan oldu.

Rahmetli Mahir Kaynak ise, “Öcalan'ın Kenya'da ne işi vardı; her çeşit Kürt gördüm siyahi Kürt görmedim” diyerek…

Apar topar Suriye'den atılan Öcalan’ın, Yunanistan, İtalya, Rusya derken, Yunanistan'ın Kenya Büyükelçiliğinde Türkiye’ye teslim edilmesindeki anormalliğe dikkat çekti.

Öyle ya, madem bir iki tehditle bu işler halloluyordu, Suriye Apo’yu kovmak için neden 15 yıl beklemişti?

Türkiye o tehdidi daha önce yapamaz mıydı?

Oysa işin aslı farklıydı.

Öcalan’ın artık misyonunu tamamladığını gören ABD ve işbirlikçileri,  bölgeyi Talabani ve Barzani üzerinden dizayn etme kararı almıştı.

Suriye’yi de “dediklerimizi yapmazsanız tanklarımızla gireriz” diye tehdit etmişlerdi.

Akabinde önce Irak’ın işgali, ardından Kuzey Irak projesi ve son olarak Suriye’nin parçalanması ile amaçlarına kısmen ulaştılar..

Şimdi de oluşturdukları istikrarsız ortam sayesinde bölgedeki enerji kaynaklarını PKK/YPG aracılığıyla sömürüyorlar…

Evet, Apo’yu teslim ettiler ancak “terör”ü durdurmadılar…

İçimizde bazı avanaklar hala 1999 yılında yapılan teslimat ile övünürken, şimdilerde “arkadaş” dedikleri PKK/YPG’liler hemen dibimizde devlet kurmaya hazırlanıyor.

Tehlikenin farkında olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, “üçüncü taraflar çekilsin” diyerek, terör örgütüne hamilik yapan ülkeleri uyardı…

Ardından, birkaç saat içerisinde terör örgütünün finans kaynağı olan petrol istasyonları ve elektrik santralleri füzelerle vurularak Türkiye’nin ne kadar samimi olduğu ispat edildi.

Demem o ki…

Tehdit öyle “sabrımızı taşırma”, “12 satte Şam’dayız” gibi afilli sözlerle yapılmaz…

Kararlıysan, gider vurursun…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.