Antalya gecelik bayan arkadaş izmir otele gelen bayan arkadaş Mersin eve gelen bayan

antalya escort yaşanmış sexs hikayeleri sexs hikayeler porno ozle

Isparta eşya depolama Kahramaraş eşya depolama Karabük eşya depolama Karaman eşya depolama Kars eşya depolama Kastamonu eşya depolama Kırıkkale eşya depolama Kırşehir eşya depolama Kilis eşya depolama Kütahya eşya depolama

Adana incall escort Alanya incall escort Anadolu yakası incall escort Ankara incall escort Antalya incall escort Ataköy incall escort Avcılar incall escort Avrupa yakası incall escort Bahçelievler incall escort Bahçeşehir incall escort Bakırköy incall escort Başiktaş incall escort Beylikdüzü incall escort Bodrum incall escort Bursa incall escort Denizli incall escort Diyarbakır incall escort Esenyurt incall escort Eskişehir incall escort Etiler incall escort Fatih incall escort Gazinatep incall escort Halkalı incall escort İstanbul incall escort İzmir incall escort İzmit incall escort Kadıköy incall escort Kayseri incall escort Kocaeli incall escort Konya incall escort Kurtköy incall escort Kuşadası incall escort Malatya incall escort Maltepe incall escort Mecidiyeköy incall escort Mersin incall escort Nişantaşı incall escort Pendik incall escort Muratpaşa incall escort Şirinevler incall escort Şişli incall escort Taksim incall escort, Ümraniye incall escort

'Kudüs’te neden mülkümüz yok?'

Dünya (Web Sitesi) - Web Sitesi | 17.08.2022 - 12:00, Güncelleme: 17.08.2022 - 12:05
 

'Kudüs’te neden mülkümüz yok?'

Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Taha Kılınç bugünkü yazısında 'Kudüs’te neden mülkümüz yok?' sorusunu yöneltti.

Osmanlı Devleti'nin 401 yıl idaresinde kalmış olan Mübarek kudüs şehrinden, tek bir mülkün bize ait olmaması, Osmanlı'dan kalan bir çok mülkün bakımsızlıktan yıkılmış ya da Türkiye'nin hak sahipliği tanınmadan kiraya verilmiş olması bir acı gerçek olarak duruyor.Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Taha Kılınç bugünkü yazısında 'Kudüs’te neden mülkümüz yok?' sorusunu yöneltti. İşte o soru ve yazı: Kudüs şehir surlarının kuzey yönündeki girişlerinden Sâhire Kapısı (İngilizcede: Herod’s Gate), doğrudan Müslüman Mahallesi’ne bağlanan yolların da başlangıcıdır. Surlardan içeri adımınızı attığınızda, sol tarafa dönüp sağlı-sollu dükkânları geçtiğiniz zaman, az sonra kendinizi daracık ve labirent misali sokaklarla örülü kadîm Kudüs’ün tam göbeğinde bulursunuz. Sâhire Kapısı’nın iç kısmında, hemen sağdaki merdivenleri tırmandığınızda ise, sizi sol tarafta yeşil renkli demir bir kapı karşılar. Burası “Hindî Zâviyesi”nin (ez-Zâviyetu’l-Hindiyye / Zâviyetu’l-Hunûd) girişidir.Daha önceki Kudüs ziyaretlerimde defalarca önünden geçtiğim ve her seferinde “Acaba içeride ne var?” diye merak ettiğim bir mekândı Hindî Zâviyesi. Ana giriş kapısının iki yanına iliştirilen Hindistan bayrağı ve İngilizce-Arapça-Hintçe “Hindistan Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenmektedir - Yeni Delhi” yazısı, zaviyeye dair merakımı daha da artırıyordu.Nihayet geçtiğimiz cumartesi günü, Kudüs’te yaşayan dostlarımızın Hindî Zâviyesi’nde organize ettiği harika bir akşam yemeği sayesinde, duvarların içinde saklı tarihi de detaylı biçimde görme ve tanıma imkânı buldum:Hindî Zâviyesi’nin temelleri, 1200’lerin ilk yarısında Hindistan’dan Kudüs’e gelen ve sur içinde halvete çekilen –muhtemelen Çiştiyye yoluna müntesip– Baba Ferîduddîn Genc-Şeker adlı bir mutasavvıf tarafından atılmış. Kurucusuna nispetle Ferîdiyye Zâviyesi olarak da isimlendirilen mekân, zaman içinde Hind diyarından Hicaz’a gelen Müslümanların uğrak yerine dönüşerek genişlemiş ve bir külliye halini almış.Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ihmale uğrayan ve aktif bir cemaati kalmayan Hindî Zâviyesi, 1924’te dönemin Yüksek İslâm Meclisi Başkanı Hacı Emîn el Hüseynî’nin gayretleriyle yeniden canlandırılmış. Hacı Emîn, Hindistan Müslümanlarına bir heyet göndererek, zaviyenin idaresini ele alacak ehil birinin seçilmesini talep etmiş. Hindistan uleması da Nezir Hasan Ensârî adlı bir zatı, zaviyenin yönetimini üstlenmek üzere 1927’de Kudüs’e göndermiş. Gelir gelmez kolları sıvayan ve külliyeyi imar için çalışmalara girişen Ensârî, ertesi yıl Kudüslü bir hanımla evlenmiş. 1952’ye kadar Hindî Zâviyesi’ni yöneten Nezir Hasan Ensârî, bu tarihten sonra yerini büyük oğlu Muhammed Münir Bey’e bırakmış.1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı sırasında ciddi hasar gören Hindî Zâviyesi, İsrail’in Kudüs’ü işgal ettiği Altı Gün Savaşı’nda (1967) tümüyle harabeye dönmüş. İşgalcilerin bombaları sadece binaları yıkmamış, aynı zamanda Muhammed Münir Ensârî’nin annesi, kız kardeşi ve 2 yaşındaki yeğeni de enkazın altında can vermiş. Muhammed Münir Bey de saldırıları yüzünde ve elinde yanıklarla atlatmış. 1967’den 1991’e kadar metruk biçimde kalan Hindî Zâviyesi, sonrasında Hindistan hükümetinin meseleye müdahil olmasıyla yeniden ihya edilmiş.Girişteki bir bölümü Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım Örgütü (UNRWA) tarafından klinik olarak işletilen zaviyede, aynı avluya bakan bir dizi yapı bulunuyor: Hücreler, mescit, kütüphane, hazire, çilehane ve yemekhane. Çilehanede, külliyenin kurucusu “Baba Ferîd”in 40 gün itikafta kaldığına inanılıyor. Aynı zamanda Kudüs’ün yakın tarihine dair çok sayıda belge ve fotoğrafın da yer aldığı kütüphane ise, adeta gizli bir hazine. Hindistan Müslümanlarının Kudüs’le organik bağlarını ortaya koyan birbirinden kıymetli vesikalar, mütevazı bir odada keşfedilmeyi ve çalışılmayı bekliyor.Hindî Zâviyesi’nde geçirdiğim saatler boyunca, aklımda hep şu soru dönüp durdu: “Türkiye olarak, Kudüs’te niçin bize ait bir mülk veya gayrimenkul yok?”Soruya şaşırmış olabilirsiniz. Evet, Osmanlı İmparatorluğu’nun tam 401 yıl boyunca yönettiği Kudüs’te, bugün mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olan tek bir yapı yok. Devletimizi temsil eden kurumlarımızın ikamet ettiği binalar, hep kira. Akıl alır gibi değil, ama Kudüs’te böyle acı bir hakikatle karşı karşıyayız.Yetki ve imkân sahiplerine açık çağrımdır: Şimdiye kadar kaçırılan fırsatlar veya boşa geçirilen zamanlar bir yana, bu çok mühim eksikliği bir an önce gidermek gerekiyor. Sahada söz sahibi olmaya niyetleniyorsak, bu Kudüs’te “kiracı” kalarak olmaz.
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Taha Kılınç bugünkü yazısında 'Kudüs’te neden mülkümüz yok?' sorusunu yöneltti.

Osmanlı Devleti'nin 401 yıl idaresinde kalmış olan Mübarek kudüs şehrinden, tek bir mülkün bize ait olmaması, Osmanlı'dan kalan bir çok mülkün bakımsızlıktan yıkılmış ya da Türkiye'nin hak sahipliği tanınmadan kiraya verilmiş olması bir acı gerçek olarak duruyor.Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Taha Kılınç bugünkü yazısında 'Kudüs’te neden mülkümüz yok?' sorusunu yöneltti. İşte o soru ve yazı:

Kudüs şehir surlarının kuzey yönündeki girişlerinden Sâhire Kapısı (İngilizcede: Herod’s Gate), doğrudan Müslüman Mahallesi’ne bağlanan yolların da başlangıcıdır. Surlardan içeri adımınızı attığınızda, sol tarafa dönüp sağlı-sollu dükkânları geçtiğiniz zaman, az sonra kendinizi daracık ve labirent misali sokaklarla örülü kadîm Kudüs’ün tam göbeğinde bulursunuz. Sâhire Kapısı’nın iç kısmında, hemen sağdaki merdivenleri tırmandığınızda ise, sizi sol tarafta yeşil renkli demir bir kapı karşılar. Burası “Hindî Zâviyesi”nin (ez-Zâviyetu’l-Hindiyye / Zâviyetu’l-Hunûd) girişidir.Daha önceki Kudüs ziyaretlerimde defalarca önünden geçtiğim ve her seferinde “Acaba içeride ne var?” diye merak ettiğim bir mekândı Hindî Zâviyesi. Ana giriş kapısının iki yanına iliştirilen Hindistan bayrağı ve İngilizce-Arapça-Hintçe “Hindistan Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenmektedir - Yeni Delhi” yazısı, zaviyeye dair merakımı daha da artırıyordu.Nihayet geçtiğimiz cumartesi günü, Kudüs’te yaşayan dostlarımızın Hindî Zâviyesi’nde organize ettiği harika bir akşam yemeği sayesinde, duvarların içinde saklı tarihi de detaylı biçimde görme ve tanıma imkânı buldum:Hindî Zâviyesi’nin temelleri, 1200’lerin ilk yarısında Hindistan’dan Kudüs’e gelen ve sur içinde halvete çekilen –muhtemelen Çiştiyye yoluna müntesip– Baba Ferîduddîn Genc-Şeker adlı bir mutasavvıf tarafından atılmış. Kurucusuna nispetle Ferîdiyye Zâviyesi olarak da isimlendirilen mekân, zaman içinde Hind diyarından Hicaz’a gelen Müslümanların uğrak yerine dönüşerek genişlemiş ve bir külliye halini almış.Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ihmale uğrayan ve aktif bir cemaati kalmayan Hindî Zâviyesi, 1924’te dönemin Yüksek İslâm Meclisi Başkanı Hacı Emîn el Hüseynî’nin gayretleriyle yeniden canlandırılmış. Hacı Emîn, Hindistan Müslümanlarına bir heyet göndererek, zaviyenin idaresini ele alacak ehil birinin seçilmesini talep etmiş. Hindistan uleması da Nezir Hasan Ensârî adlı bir zatı, zaviyenin yönetimini üstlenmek üzere 1927’de Kudüs’e göndermiş. Gelir gelmez kolları sıvayan ve külliyeyi imar için çalışmalara girişen Ensârî, ertesi yıl Kudüslü bir hanımla evlenmiş. 1952’ye kadar Hindî Zâviyesi’ni yöneten Nezir Hasan Ensârî, bu tarihten sonra yerini büyük oğlu Muhammed Münir Bey’e bırakmış.1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı sırasında ciddi hasar gören Hindî Zâviyesi, İsrail’in Kudüs’ü işgal ettiği Altı Gün Savaşı’nda (1967) tümüyle harabeye dönmüş. İşgalcilerin bombaları sadece binaları yıkmamış, aynı zamanda Muhammed Münir Ensârî’nin annesi, kız kardeşi ve 2 yaşındaki yeğeni de enkazın altında can vermiş. Muhammed Münir Bey de saldırıları yüzünde ve elinde yanıklarla atlatmış. 1967’den 1991’e kadar metruk biçimde kalan Hindî Zâviyesi, sonrasında Hindistan hükümetinin meseleye müdahil olmasıyla yeniden ihya edilmiş.Girişteki bir bölümü Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım Örgütü (UNRWA) tarafından klinik olarak işletilen zaviyede, aynı avluya bakan bir dizi yapı bulunuyor: Hücreler, mescit, kütüphane, hazire, çilehane ve yemekhane. Çilehanede, külliyenin kurucusu “Baba Ferîd”in 40 gün itikafta kaldığına inanılıyor. Aynı zamanda Kudüs’ün yakın tarihine dair çok sayıda belge ve fotoğrafın da yer aldığı kütüphane ise, adeta gizli bir hazine. Hindistan Müslümanlarının Kudüs’le organik bağlarını ortaya koyan birbirinden kıymetli vesikalar, mütevazı bir odada keşfedilmeyi ve çalışılmayı bekliyor.Hindî Zâviyesi’nde geçirdiğim saatler boyunca, aklımda hep şu soru dönüp durdu: “Türkiye olarak, Kudüs’te niçin bize ait bir mülk veya gayrimenkul yok?”Soruya şaşırmış olabilirsiniz. Evet, Osmanlı İmparatorluğu’nun tam 401 yıl boyunca yönettiği Kudüs’te, bugün mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olan tek bir yapı yok. Devletimizi temsil eden kurumlarımızın ikamet ettiği binalar, hep kira. Akıl alır gibi değil, ama Kudüs’te böyle acı bir hakikatle karşı karşıyayız.Yetki ve imkân sahiplerine açık çağrımdır: Şimdiye kadar kaçırılan fırsatlar veya boşa geçirilen zamanlar bir yana, bu çok mühim eksikliği bir an önce gidermek gerekiyor. Sahada söz sahibi olmaya niyetleniyorsak, bu Kudüs’te “kiracı” kalarak olmaz.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.