Antalya gecelik bayan arkadaş izmir otele gelen bayan arkadaş Mersin eve gelen bayan

antalya escort yaşanmış sexs hikayeleri sexs hikayeler porno ozle

Isparta eşya depolama Kahramaraş eşya depolama Karabük eşya depolama Karaman eşya depolama Kars eşya depolama Kastamonu eşya depolama Kırıkkale eşya depolama Kırşehir eşya depolama Kilis eşya depolama Kütahya eşya depolama

Adana incall escort Alanya incall escort Anadolu yakası incall escort Ankara incall escort Antalya incall escort Ataköy incall escort Avcılar incall escort Avrupa yakası incall escort Bahçelievler incall escort Bahçeşehir incall escort Bakırköy incall escort Başiktaş incall escort Beylikdüzü incall escort Bodrum incall escort Bursa incall escort Denizli incall escort Diyarbakır incall escort Esenyurt incall escort Eskişehir incall escort Etiler incall escort Fatih incall escort Gazinatep incall escort Halkalı incall escort İstanbul incall escort İzmir incall escort İzmit incall escort Kadıköy incall escort Kayseri incall escort Kocaeli incall escort Konya incall escort Kurtköy incall escort Kuşadası incall escort Malatya incall escort Maltepe incall escort Mecidiyeköy incall escort Mersin incall escort Nişantaşı incall escort Pendik incall escort Muratpaşa incall escort Şirinevler incall escort Şişli incall escort Taksim incall escort, Ümraniye incall escort

Mehmet Metiner resmen çileden çıktı!

Gündem (Web Sitesi) - Web Sitesi | 04.10.2022 - 09:55, Güncelleme: 04.10.2022 - 09:55
 

Mehmet Metiner resmen çileden çıktı!

O fotoğraf isyan ettirdi

Mehmet Metiner, Tokat Valisi Numan Hatipoğlu ve eşinin verdiği 30 Ağustos resepsiyonunda, valinin elini sıkmadan, telefonla konuşarak önlerinden geçip giden askere ateş püskürdü. "Orduya veya ordunun içindekilere yönelik her eleştirinin geçmişte “orduyu yıpratmak” gerekçesiyle adeta suç olarak görülüp savuşturulmasının FETÖ’cü bir yapılanmaya ve darbeye nasıl yol açtığı akıldan çıkarılmamalı" uyarısında bulunan Metiner, Yeni Şafak'taki yazısında şunları kaydetti: "Üstünde üniforması var. Kibir abidesi gibi içeri giriyor. Kulağında tuttuğu cep telefonuyla konuşuyor. Kapıda bekleyen valinin bırakınız elini sıkmayı yüzüne bile bakmadan yürüyüp gidiyor. Arkasından diğer irili-ufaklı rütbe sahipleri ve eşleri de… O fotoğrafı gördüğümde evvela inanamadım. Eski Türkiye’ye ait bir fotoğraf sandım. Veya 15 Temmuz öncesine ait. Sordum-soruşturdum. Meğer günümüze aitmiş. Bir ay öncesine. Tokat Valiliği’nin düzenlediği 30 Ağustos töreninde yaşanmış bu olay. Ama nedense olay medyaya yansımamış. Veya birileri üstünü örtmeye çalışmış. İkincisi de en az birincisi kadar kabul edilemez bir suçtur. Valilik bir temsil makamıdır. Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın şahsında devleti temsil eden kişidir vali. Onun elini taammüden sıkmamak, onun şahsında alenen seçilmiş otoriteye saygısızlığın ötesinde meydan okuma anlamına gelir. Bu olay kim ne derse desin münferit bir hadise değildir. Diğer rütbeli subayların da o en öndeki komutanla birlikte hareket ettikleri açıkça görülüyor. Ama bence asıl önemlisi, ordu içinde böyle bir damarın hâlâ varlığını sürdürdüğünün görülmüş olmasıdır. Sorun münferiden Tokat’la ilgili düşünülürse asıl sorun gözden kaçırılmış olur. Bunun ileride yol açacağı sonuçlar da elbette vahim olur. Hemen o birileri “damar”dan kastımın FETÖ olduğunu söyleyeceğimi varsayabilir. Bence sürüklenmek istediğimiz asıl tuzak da bu işte. Hep FETÖ üzerinde odaklanıp asıl diğer damarı görmezlikten gelmemiz isteniyor. Veya FETÖ ile mücadele adı altında o diğer damara iktidar alanının açılması… Ayrıntısına girmenin yeri burası değil. FETÖ’den önce de hangi damarın hangi saiklerle veya ideolojik mülahazalarla kendini rejimin sahibi veya bekçisi sayıp müdahale hakkını kendinde bulduğunu düşünecek olursak ne dediğim anlaşılır. O damarın malum dış ve iç odaklar tarafından tekrar organizeli bir biçimde harekete geçirilmeyeceğine inanmak veya artık bu tür bir meydan okumanın yaşanmayacağını varsaymak ham hayalcilikten öte bir şey değil. Şayet mevcut siyasi seçilmiş otorite buna inanmış veya inandırılmışsa yandığımızın resmidir. Seçimlerin yaklaştığı bir dönemde böyle bir olayın yaşanmış olmasını tesadüfle izah edenler veya bunu lokal ve münferit bir olay olarak görenler umarım haklı çıkarlar. Ama içimdeki ses, bunun giderek açığa çıkan o damarın rahatsızlığının dışavurumu olduğunu söylüyor. O damarın sivil otoritenin emrindeki bir ordu sisteminden duyduğu rahatsızlık ne kadar aşikârsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında taşıdığı değerler sisteminden duyduğu rahatsızlık da bir o kadar aşikârdır. O damar bugün kılık değiştirerek varlığını sürdürüyor. FETÖ ile mücadele veya FETÖ’cü unsurların tasfiyesi sürecinde oynadıkları rol, oynamak zorunda kaldıkları bir roldü. Yoksa FETÖ’nün alaşağı etmek istediği Erdoğan’a ve Erdoğan’ın şahsında somutlaşan değerler sistemine duydukları inanç ve güvenle alakalı değildi. Veya sivil otoritenin yegâne belirleyici olduğu demokratik sistemden yana oldukları için değildi. Hepsini kastederek söylemiyorum. Ama ana damar, büyük çoğunluğuyla, bugün bile Erdoğan’ın temsil ettiği sistemin devrilmesinden yanadır. Bunu 15 Temmuz’dan sonra oluşan yeni sistem içinde telaffuz edemiyor olmalarını, artık askeriyenin içinde o damarın kalmadığına yorumlamak akla ve hakikate ziyan olur. Ve sonuçları da hiç hayırlı olmaz. 15 Temmuz öncesinde artık bu ülkede darbe yapılmayacağına inandırılmıştık. Bizi buna inandıranlar darbe yaptılar. O gece bile çoklarımızın aklına darbe gelmedi. Şimdi de bizi askeriye içinde o eski Türkiye damarının kalmadığına inandırmak isteyenler var. Varsın inanan inansın. Ben yaşadıklarımdan sonra inanmamayı tercih edenlerden olmaya devam edeceğim. Tokat’taki olay bence asıl bu zaviyeden değerlendirilmeli. Yanlış kurumsal hassasiyetlerin geçmişte bize nasıl yıkıcı sonuçlar doğurduğu zinhar unutulmamalı. Orduya veya ordunun içindekilere yönelik her eleştirinin geçmişte “orduyu yıpratmak” gerekçesiyle adeta suç olarak görülüp savuşturulmasının FETÖ’cü bir yapılanmaya ve darbeye nasıl yol açtığı akıldan çıkarılmamalı. Söylemek bile gereksiz: Milli Savunma Bakanı’mızın ve Genelkurmay Başkanı’mızla kuvvet komutanlarımızın hassasiyetleri elbette her türlü takdirin üstündedir. Ama geçmişte olup bitenlerden ders çıkartılıp köklü gerekli tedbirler alınmazsa, benzer sonuçlar ve komplikasyonlar doğabilir. Umarım bu kaygımız, yanlış anlaşılmalara veya kurumsal hassasiyetlere kurban edilmez."
O fotoğraf isyan ettirdi

Mehmet Metiner, Tokat Valisi Numan Hatipoğlu ve eşinin verdiği 30 Ağustos resepsiyonunda, valinin elini sıkmadan, telefonla konuşarak önlerinden geçip giden askere ateş püskürdü. "Orduya veya ordunun içindekilere yönelik her eleştirinin geçmişte “orduyu yıpratmak” gerekçesiyle adeta suç olarak görülüp savuşturulmasının FETÖ’cü bir yapılanmaya ve darbeye nasıl yol açtığı akıldan çıkarılmamalı" uyarısında bulunan Metiner, Yeni Şafak'taki yazısında şunları kaydetti:

"Üstünde üniforması var. Kibir abidesi gibi içeri giriyor. Kulağında tuttuğu cep telefonuyla konuşuyor. Kapıda bekleyen valinin bırakınız elini sıkmayı yüzüne bile bakmadan yürüyüp gidiyor. Arkasından diğer irili-ufaklı rütbe sahipleri ve eşleri de…

O fotoğrafı gördüğümde evvela inanamadım. Eski Türkiye’ye ait bir fotoğraf sandım. Veya 15 Temmuz öncesine ait. Sordum-soruşturdum. Meğer günümüze aitmiş. Bir ay öncesine. Tokat Valiliği’nin düzenlediği 30 Ağustos töreninde yaşanmış bu olay. Ama nedense olay medyaya yansımamış. Veya birileri üstünü örtmeye çalışmış. İkincisi de en az birincisi kadar kabul edilemez bir suçtur.

Valilik bir temsil makamıdır. Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın şahsında devleti temsil eden kişidir vali. Onun elini taammüden sıkmamak, onun şahsında alenen seçilmiş otoriteye saygısızlığın ötesinde meydan okuma anlamına gelir.

Bu olay kim ne derse desin münferit bir hadise değildir. Diğer rütbeli subayların da o en öndeki komutanla birlikte hareket ettikleri açıkça görülüyor. Ama bence asıl önemlisi, ordu içinde böyle bir damarın hâlâ varlığını sürdürdüğünün görülmüş olmasıdır. Sorun münferiden Tokat’la ilgili düşünülürse asıl sorun gözden kaçırılmış olur. Bunun ileride yol açacağı sonuçlar da elbette vahim olur.

Hemen o birileri “damar”dan kastımın FETÖ olduğunu söyleyeceğimi varsayabilir. Bence sürüklenmek istediğimiz asıl tuzak da bu işte. Hep FETÖ üzerinde odaklanıp asıl diğer damarı görmezlikten gelmemiz isteniyor. Veya FETÖ ile mücadele adı altında o diğer damara iktidar alanının açılması… Ayrıntısına girmenin yeri burası değil. FETÖ’den önce de hangi damarın hangi saiklerle veya ideolojik mülahazalarla kendini rejimin sahibi veya bekçisi sayıp müdahale hakkını kendinde bulduğunu düşünecek olursak ne dediğim anlaşılır. O damarın malum dış ve iç odaklar tarafından tekrar organizeli bir biçimde harekete geçirilmeyeceğine inanmak veya artık bu tür bir meydan okumanın yaşanmayacağını varsaymak ham hayalcilikten öte bir şey değil. Şayet mevcut siyasi seçilmiş otorite buna inanmış veya inandırılmışsa yandığımızın resmidir.

Seçimlerin yaklaştığı bir dönemde böyle bir olayın yaşanmış olmasını tesadüfle izah edenler veya bunu lokal ve münferit bir olay olarak görenler umarım haklı çıkarlar. Ama içimdeki ses, bunun giderek açığa çıkan o damarın rahatsızlığının dışavurumu olduğunu söylüyor. O damarın sivil otoritenin emrindeki bir ordu sisteminden duyduğu rahatsızlık ne kadar aşikârsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında taşıdığı değerler sisteminden duyduğu rahatsızlık da bir o kadar aşikârdır.

O damar bugün kılık değiştirerek varlığını sürdürüyor. FETÖ ile mücadele veya FETÖ’cü unsurların tasfiyesi sürecinde oynadıkları rol, oynamak zorunda kaldıkları bir roldü. Yoksa FETÖ’nün alaşağı etmek istediği Erdoğan’a ve Erdoğan’ın şahsında somutlaşan değerler sistemine duydukları inanç ve güvenle alakalı değildi. Veya sivil otoritenin yegâne belirleyici olduğu demokratik sistemden yana oldukları için değildi. Hepsini kastederek söylemiyorum. Ama ana damar, büyük çoğunluğuyla, bugün bile Erdoğan’ın temsil ettiği sistemin devrilmesinden yanadır. Bunu 15 Temmuz’dan sonra oluşan yeni sistem içinde telaffuz edemiyor olmalarını, artık askeriyenin içinde o damarın kalmadığına yorumlamak akla ve hakikate ziyan olur. Ve sonuçları da hiç hayırlı olmaz.

15 Temmuz öncesinde artık bu ülkede darbe yapılmayacağına inandırılmıştık. Bizi buna inandıranlar darbe yaptılar. O gece bile çoklarımızın aklına darbe gelmedi.

Şimdi de bizi askeriye içinde o eski Türkiye damarının kalmadığına inandırmak isteyenler var. Varsın inanan inansın. Ben yaşadıklarımdan sonra inanmamayı tercih edenlerden olmaya devam edeceğim.

Tokat’taki olay bence asıl bu zaviyeden değerlendirilmeli. Yanlış kurumsal hassasiyetlerin geçmişte bize nasıl yıkıcı sonuçlar doğurduğu zinhar unutulmamalı. Orduya veya ordunun içindekilere yönelik her eleştirinin geçmişte “orduyu yıpratmak” gerekçesiyle adeta suç olarak görülüp savuşturulmasının FETÖ’cü bir yapılanmaya ve darbeye nasıl yol açtığı akıldan çıkarılmamalı.

Söylemek bile gereksiz: Milli Savunma Bakanı’mızın ve Genelkurmay Başkanı’mızla kuvvet komutanlarımızın hassasiyetleri elbette her türlü takdirin üstündedir. Ama geçmişte olup bitenlerden ders çıkartılıp köklü gerekli tedbirler alınmazsa, benzer sonuçlar ve komplikasyonlar doğabilir. Umarım bu kaygımız, yanlış anlaşılmalara veya kurumsal hassasiyetlere kurban edilmez."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.