Antalya gecelik bayan arkadaş izmir otele gelen bayan arkadaş Mersin eve gelen bayan

antalya escort yaşanmış sexs hikayeleri sexs hikayeler porno ozle

Isparta eşya depolama Kahramaraş eşya depolama Karabük eşya depolama Karaman eşya depolama Kars eşya depolama Kastamonu eşya depolama Kırıkkale eşya depolama Kırşehir eşya depolama Kilis eşya depolama Kütahya eşya depolama

Adana incall escort Alanya incall escort Anadolu yakası incall escort Ankara incall escort Antalya incall escort Ataköy incall escort Avcılar incall escort Avrupa yakası incall escort Bahçelievler incall escort Bahçeşehir incall escort Bakırköy incall escort Başiktaş incall escort Beylikdüzü incall escort Bodrum incall escort Bursa incall escort Denizli incall escort Diyarbakır incall escort Esenyurt incall escort Eskişehir incall escort Etiler incall escort Fatih incall escort Gazinatep incall escort Halkalı incall escort İstanbul incall escort İzmir incall escort İzmit incall escort Kadıköy incall escort Kayseri incall escort Kocaeli incall escort Konya incall escort Kurtköy incall escort Kuşadası incall escort Malatya incall escort Maltepe incall escort Mecidiyeköy incall escort Mersin incall escort Nişantaşı incall escort Pendik incall escort Muratpaşa incall escort Şirinevler incall escort Şişli incall escort Taksim incall escort, Ümraniye incall escort

Prof. Dr. Hasan Herken depremin psikolojisini anlattı

Yaşam (Web Sitesi) - Web Sitesi | 25.02.2023 - 11:55, Güncelleme: 25.02.2023 - 11:55
 

Prof. Dr. Hasan Herken depremin psikolojisini anlattı

Her gün riskleriyle ve fırsatlarıyla yeniden yaratılır

Prof. Dr. Hasan Herken ile depremi, travmayı, insanlarda deprem sonrası oluşan ümitsizliği, okulların neden acilen açılması gerektiğini ve daha birçok şeyi konuştuk. Prof. Dr. Hasan Herken her şeye rağmen yeni doğan günden ümitli olmamız gerektiğini söylüyor ve ekliyor, “Her gün riskleriyle ve fırsatlarıyla yeniden yaratılır.” -Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz, Prof. Dr. Hasan Herken kimdir? Öğretim üyesiyim 30 yıldır bu işi yapıyorum. Denizliliyim eğitim hayatıma Denizli’de başladım Konya’da devam ettim, Antep’te de öğretim üyeliği yaptım. Sonrasında da memleketime dönmeye karar verdim. Burada psikiyatri hastanesinin kuruluşunda görev aldım. Şimdi ise muayenemde hizmet vermeye çalışıyorum. İlgi alanım özellikle Psikofarmakoloji, travma, biyolojik psikiyatri. Psikiyatrik bozuklukların genetiği üzerine yoğunlaştım. Özellikle dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, tedaviye dirençli şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon alanlarında daha çok çalıştım diye bilirim. Sosyal, toplumsal olaylara farklı bir gözle de bakmaya çalışıyorum. Alışıla gelmişin dışında, bir politikacının bir siyasetçinin gözüyle değil vatandaş gözüyle değil. Biraz da sosyolojik bir bakış açısıyla toplumsal ve siyasal olayların psikolojik yönleriyle, sosyal psikolojik yönleriyle ilgileniyorum. Son dönemde yaşanan olaylara da birçok insandan farklı değerlendiriyorum.  Sıra dışı diyebilirim. Tamamen doğru diyemem ama bana göre doğru. Sıra dışı olan şeyler daha çok dikkatimi çekiyor çünkü sıradan ve ortalama olan hiçbir şey bir toplumu, medeniyeti ya da insanı geliştirmiyor onlar akıntıya tabi. Herkes gibi düşünmek kolaycılık oluyor sıra dışı düşünmek, farklı düşünmek farklı düşündüğünü ifade edebilmek, farklı düşününce alacağın tepkileri göğüsleye bilmek belki kendin olmanın bir ölçüsü. Ben insanların ortalama şeyler yapmak için dünyaya geldiğini düşünmüyorum. FARKLI TEPKİ VEREBİLİRLER -Röportajda toplumsal olana değineceğiz ama öncelikle size şunu sormak istiyorum, insanlar ibadetten adalete her şeyi sorguluyorlar oradaki insanların şuan psikolojisi nasıl, ne hissediyorlar? Tabi evre evre depremin ilk anı, ilk 24 saati, ilk üç günü, bir hafta, ilk bir ay, ilk üç ay, 3 yıl… Her dönemde farklı farklı davrana bilirler. İlk anda depremin şokuyla genellikle ne yaptığını bilememe, olayları anlayamama, karayamama… İlk anda belki hayatta kalmanın sevinci, yakınlarını kaybetmenin hüznü gibi duygular içerisinde olabilirler. Kişiden kişiye farklılıklar gösterebilirler. Bir kısmı ilk anda beklenenin çok ötesinde iyimser olabilir sanıldığının aksine. Bir kısmı ortalamanın çok altında kötümser olabilir belki olayı ilk defa yaşadı. Yaş grubuna da bağlı 40-50 yaş tepkileri farklılıklar gösterebilir. Bir grup hızlıca toparlanır eski haline geleceğini umar, gereğinden fala iyimser olabilir. Kendini unutup diğer insanlara yardım etmeyi umabilir. Bir grup sadece kendini düşünüp kendi geleceği ile ilgili kaygılar güdebilir. Bir kısmı yardım eden tarafı seçer bir kısmı yardım edilen tarafa geçebilir. Yardım etmeyi seçen kişilikler travmadan daha az etkilendiklerini söyleyebiliriz en azından ilk anda. Ama orada gördükleri çok daha sonra post dramatik stres bozukluğu olarak dönebilir. Ama yardım almayı seçenler, yardım bekleyenler daha çok post dramatik stres bozukluğu yaşarlar. Çözümü kendilerinden değil dışardan beklerler. Ailesinden toplumdan, devletten, tanrıdan beklerler. Bu grubun genel anlamda travmayı atlatması daha zor. Yani iki tarafta ruhsal sorun yaşayabilir ama başkalarına yardım etmeye çalışanların daha az etkilene bileceğini söylüyorsunuz. Çünkü yardım etmenin hazzıyla, kendi olumlu tarafını beslediği için daha sağlıklı atlatabilir ama diğer taraf hiç yardım etmediği için olumlu hiçbir taraf görmemeye, olumsuza yönelmeye meyillidir. Yardım ederken olumlu tablolar birinci kısmı daha motive edebilir. Kendinin yaşadığı travmayı bir nebze de olsa unutturabilir. Kendi yasını erteleye bilir. Olayların sıcaklığı geçtikten sonra kendi travmasını kendi yasını tutmaya başlayabilir.  Her halükarda yaşar ama diğer grup kadar şiddetli değil. -Peki, bu yas süreci ne kadar? Ortalama 2 ay.  Burada toplumun tamamın etkilendi bir durum söz konusu. Depremi yaşamamış insanlar bile görerek etkileniyorlar. Depremden dolayı herkesin morali bozuk, ağlamaklı. Yani deprem hiçbir akrabasını etkilememiş ama televizyonu açıyor deprem. Oradaki kötü şeyleri görüyorlar özelikle kadınlar, ev hanımları, emekliler sürekli o yayınlanın etkisi altındalar onlar daha şiddetli yaşıyorlar. “İNSAN OLARAK YAPMASI GEREKENLERİ YAPMALARINI TAVSİYE EDERİM” -Peki, onlara ne önerirsiniz? Yapabilecekleri her yardımı yapabilirler ama o yayınları sürekli izlemelerini tavsiye etmem. İnsan olarak yapması gerekenleri yapmalarını tavsiye ederim. Çoğunu rahatlatır, tedavi edicidir. Ellerinde bir imkan var ve o imkanlara ihtiyacı olan insanlar var. Onlara elindekini maksimum miktarda vermesinin kendi ruh sağlığına faydası olduğunu düşünüyorum. Hatta kendini zorlayacak kadar. Hatta kendi elindekini verecek kadar bu kendi ruh sağlıkları için de çok etkili.  Verdiği halde sabah akşam o yayınları izlemesi yararlı değildir hatta zararlıdır diyebilirim. “O YAYINLAR SÜREKLİ İZLENMESİN” -Yani izlenilen şeyin bir etki doğurması lazım. İlk başta izledi, harekete geçti, elinden gelenin fazlasını yaptıysa o yayınları sürekli izlemesin. TELKİN KİŞİYE GÖRE YAPILMALI -Denizli’ye de geldiler. Biz de depremzede olabiliriz ya da yakını olabiliriz bu insanlarla karşılaştığımızda telkin ederken nasıl bir yol izlemeliyiz. Sosyal medyada görmüştüm. Depremzede bir ‘kadına bebeğin belki ileride günahkâr olacaktı o yüzden yanına aldı Allah’ gibi yanlış telkinde bulunmuşlar. Depremzedeler kendi travmalarıyla buraya geldiler ve Denizli’de deprem bölgesi diyerek telaşlanıyorlar. Depreme gece yakalandıkları için geceleri uyuyamıyorlar.  Küçük bir sallantıda muazzam tepkiler veriyorlar.  Burada telkin yaparken kişiye göre yapılması lazım. Terzi dikimi olması lazım. Konfeksiyon dikim olmaz. O cümle başka bir zaman söylense belki faydalı olabilir. Travmasını atlatmıştır, üzüntüsünü yaşamıştır. Bu tür bir telkin ileride günah işleyecekti değil de o kişinin inancına uygun bir telkin yararlı olabilir. İnşallah iyi yere gidersen arkadaş olarak oda orda yanında olacak denebilir.  İkincisi bir insan depremde şöyle diyebilir, tanrı bunu bana günahlarımın bir kefareti olarak verdi diye bilir. Bütün inanç sistemleri bu tür doğal afetler sonucu kendini muhasebeye çekmeyi telkin eder, kötü bir şey de değil ama bunu başkasının adına yapamazsınız. ‘Senin günahlarında dolayı bu geldi’ iyi de bunu söylersem ben söylerim. Sen söyleyemezsin sen söylediğinde travmatize etmiş olursun. İnsanları tanrıya yaklaştırmaya çalışırken uzaklaştırır. Zaten adam çoluğunu çocuğunu kaybetmiş, sakat kalmış, kaybı çok olmuş bu senin günahlarından dolayı oldu diyerek ikinci bir travma yaratıyorsun.   “KENDİMİZİ GERÇEKLEŞTİRME ADINA ADIM ATMIŞ OLURUZ” -Hasan Bey ihtiyaç hiyerarşisinin en altında temel ihtiyaçların giderilmesi var… Mesela depremde de böyle oldu. Hemen psikolojik yardım yapılmaya çalışıldı oradaki insanların temel ihtiyaçlarının giderilmesi lazım. Barınma, güvenlik, yiyecek, ısınma gibi ihtiyaçlar karşılandıktan sonra insanlara psikolojik yardım konuşulur. İlk anda temel ihtiyaçların giderilmesi lazım sonrasında psikolojik yardımı konuşabiliriz. -İhtiyaç hiyerarşinin en tepesinde kendini gerçekleştirme var. Toplum olarak da temel ihtiyaçlarımız giderilmediği sürece kendini gerçekleştirme mümkün olmuyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Kendisi için değil de bir başkası için, depremi yaşayanlar için yardım da buluna biliyorsak. Kendimizi gerçekleştirme adına adım atmış oluruz. Kendimizi zora sokacak kadar bir yardımı kast ediyorum. Ciddi ve cebimizi zora sokacak miktarlarda yardım ettiğimizde kendimizi gerçekleştirmek adına bir şeyler yapmış oluruz. Aslında yardım yapan yardımı kendine yapar. Yardımın asıl faydası yardımı yapanadır yapılana değil. İnsanlık görevin, bunu yaptığında o adamın sadece temel ihtiyacını karşılıyorsun. Sen ise kendini gerçekleştirme adına mesafe kat ediyorsun sana faydası senin yardımından daha fazla. Kendim için ailem için değil de bir başkası için yaptığım yardım insani noktada beni daha üst noktalara taşıyor kendini gerçekleştirme hatta kendini aşma konusunda bir yerlere götürüyor yapacağın yardım. Ve bundan dolayı yardım yaptığımız insanlardan minnet beklemek yerine onlara teşekkür etmeliyiz bize bu fırsatı verdikleri için.  Hatta tanrıya teşekkür etmeliyiz, o insanlara teşekkür etmeliyiz yardımımızı kabul ettikleri için.  Bu sadece deprem için değil diğer yardımlar için de. Bizim kültürümüzde var bu. En ihtiyacımız olmayan şeyi de sorarsanız kibir, ayrıştırma, bölme, hiddet siyasetin kullandığı dil yani birleştirici değil ayrıştırıcı. Sahiplenici ve bütünleştirici değil aşağılayan. Bu ortadan nasıl siyasi olarak istifade edebilirim düşüncesi bizi millet olmaktan ayıracak. OKULLAR DERHAL AÇILMALI -Sosyalleşmenin bu dönemde önemli olduğunu düşüyor musunuz? Mesela okulların kapatılması doğru bir karar mıydı sosyalleşme bağlamında? Kesinlikle yanlış. Okullar hemen açılmalı, çocuklar normal hayatlarına dönemliler. Bu hatadan hemen dönmeliler. Tatil beldelerin de yığınla otel var otellerin parası ödenmeli orada konaklamaları sağlanmalı. Öğrenci yurtları zaten ailenin kalmasına uygun değil ki. Hatta eğitimi bile uzatmak lazım o felaketin içine çocuklar gitmesin diye o ortamda tekrar tekrar travmatize olmasınlar diye. Anaokulu, kreş de dahil çocuklar hemen okul hayatının içine çekilmeli, o travma kronikleşir. Kesinlikle o yanlıştan dönülmelidir. GÜN DOĞDUKÇA UMUT VARDIR -Bizzat depremden etkilenen tanıdıklarım var ve her şeyden umutsuzlar. Güneş doğduğu sürece umut vardır. Her gün riskleriyle ve fırsatlarıyla yeniden yaratılır. Her gün insana yeni bir hediyedir. Her zorlukta kendini gerçekleştirmek üzere bir fırsattır. Kurban edebiyatına girmemek lazım.  Hayata edilgen olarak değil etken olarak bakmak lazım. Travmada anlatırken söylediğimiz gibi hep yardım edilmesi gerekenmiş gibi davrananlar travmaya daha çok maruz kalıyorlar ve bununla baş etmeye çalışıyor ya da ruhsal, fiziksel hastalık çekiyorlar. Kurban edebiyatına hazır olanların, umutsuz olanların karanlığa küfretmektense mum yakması lazım.  Herkes bir mum yakarsa aydınlık olur. -Dünyayı değiştirecektim günü kurtarsam kâfi diyenler bile var… Dünyayı değiştirmek çok büyük bir iddiadır önce kendimi değiştireceğim denmeli. Sonra çevremi etkiyeceğim mümkünse onları değiştirebileceğim. İnsanların 3 alanı vardır kontrol alanı, etki alanı, ilgi alanı. İnsan belki mümkünse kendini kontrol edebilir. Etki alanı kendi ve çevresidir. Başarır başaramaz bilemem ama ilgi alanı tüm dünyadır. Tüm dünyayı değiştireceğim diyorsa ilgi alanını kontrol alanı zannediyordur başaramaman mukadderdir.  Ancak senin elinde olan kontrol alanıdır buna eşin ve çocukların bile dahil değildir. Depremde bile mahallenin depremiyle değil önce kendini kurtarıp sonra komşunu sonra bir başkasını kurtarmak gerekiyor. Dürüst olmaya da fedakâr olmaya da kendinden başlayacaksın. Aslıhan Kılıçelli
Her gün riskleriyle ve fırsatlarıyla yeniden yaratılır

Prof. Dr. Hasan Herken ile depremi, travmayı, insanlarda deprem sonrası oluşan ümitsizliği, okulların neden acilen açılması gerektiğini ve daha birçok şeyi konuştuk. Prof. Dr. Hasan Herken her şeye rağmen yeni doğan günden ümitli olmamız gerektiğini söylüyor ve ekliyor, “Her gün riskleriyle ve fırsatlarıyla yeniden yaratılır.”

-Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz, Prof. Dr. Hasan Herken kimdir?

Öğretim üyesiyim 30 yıldır bu işi yapıyorum. Denizliliyim eğitim hayatıma Denizli’de başladım Konya’da devam ettim, Antep’te de öğretim üyeliği yaptım. Sonrasında da memleketime dönmeye karar verdim. Burada psikiyatri hastanesinin kuruluşunda görev aldım. Şimdi ise muayenemde hizmet vermeye çalışıyorum. İlgi alanım özellikle Psikofarmakoloji, travma, biyolojik psikiyatri. Psikiyatrik bozuklukların genetiği üzerine yoğunlaştım. Özellikle dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, tedaviye dirençli şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon alanlarında daha çok çalıştım diye bilirim.

Sosyal, toplumsal olaylara farklı bir gözle de bakmaya çalışıyorum. Alışıla gelmişin dışında, bir politikacının bir siyasetçinin gözüyle değil vatandaş gözüyle değil. Biraz da sosyolojik bir bakış açısıyla toplumsal ve siyasal olayların psikolojik yönleriyle, sosyal psikolojik yönleriyle ilgileniyorum. Son dönemde yaşanan olaylara da birçok insandan farklı değerlendiriyorum.  Sıra dışı diyebilirim. Tamamen doğru diyemem ama bana göre doğru. Sıra dışı olan şeyler daha çok dikkatimi çekiyor çünkü sıradan ve ortalama olan hiçbir şey bir toplumu, medeniyeti ya da insanı geliştirmiyor onlar akıntıya tabi. Herkes gibi düşünmek kolaycılık oluyor sıra dışı düşünmek, farklı düşünmek farklı düşündüğünü ifade edebilmek, farklı düşününce alacağın tepkileri göğüsleye bilmek belki kendin olmanın bir ölçüsü. Ben insanların ortalama şeyler yapmak için dünyaya geldiğini düşünmüyorum.

FARKLI TEPKİ VEREBİLİRLER

-Röportajda toplumsal olana değineceğiz ama öncelikle size şunu sormak istiyorum, insanlar ibadetten adalete her şeyi sorguluyorlar oradaki insanların şuan psikolojisi nasıl, ne hissediyorlar?

Tabi evre evre depremin ilk anı, ilk 24 saati, ilk üç günü, bir hafta, ilk bir ay, ilk üç ay, 3 yıl… Her dönemde farklı farklı davrana bilirler. İlk anda depremin şokuyla genellikle ne yaptığını bilememe, olayları anlayamama, karayamama… İlk anda belki hayatta kalmanın sevinci, yakınlarını kaybetmenin hüznü gibi duygular içerisinde olabilirler. Kişiden kişiye farklılıklar gösterebilirler. Bir kısmı ilk anda beklenenin çok ötesinde iyimser olabilir sanıldığının aksine. Bir kısmı ortalamanın çok altında kötümser olabilir belki olayı ilk defa yaşadı. Yaş grubuna da bağlı 40-50 yaş tepkileri farklılıklar gösterebilir. Bir grup hızlıca toparlanır eski haline geleceğini umar, gereğinden fala iyimser olabilir. Kendini unutup diğer insanlara yardım etmeyi umabilir.

Bir grup sadece kendini düşünüp kendi geleceği ile ilgili kaygılar güdebilir. Bir kısmı yardım eden tarafı seçer bir kısmı yardım edilen tarafa geçebilir. Yardım etmeyi seçen kişilikler travmadan daha az etkilendiklerini söyleyebiliriz en azından ilk anda. Ama orada gördükleri çok daha sonra post dramatik stres bozukluğu olarak dönebilir. Ama yardım almayı seçenler, yardım bekleyenler daha çok post dramatik stres bozukluğu yaşarlar. Çözümü kendilerinden değil dışardan beklerler. Ailesinden toplumdan, devletten, tanrıdan beklerler. Bu grubun genel anlamda travmayı atlatması daha zor.

Yani iki tarafta ruhsal sorun yaşayabilir ama başkalarına yardım etmeye çalışanların daha az etkilene bileceğini söylüyorsunuz.

Çünkü yardım etmenin hazzıyla, kendi olumlu tarafını beslediği için daha sağlıklı atlatabilir ama diğer taraf hiç yardım etmediği için olumlu hiçbir taraf görmemeye, olumsuza yönelmeye meyillidir. Yardım ederken olumlu tablolar birinci kısmı daha motive edebilir. Kendinin yaşadığı travmayı bir nebze de olsa unutturabilir. Kendi yasını erteleye bilir. Olayların sıcaklığı geçtikten sonra kendi travmasını kendi yasını tutmaya başlayabilir.  Her halükarda yaşar ama diğer grup kadar şiddetli değil.

-Peki, bu yas süreci ne kadar?

Ortalama 2 ay.  Burada toplumun tamamın etkilendi bir durum söz konusu. Depremi yaşamamış insanlar bile görerek etkileniyorlar. Depremden dolayı herkesin morali bozuk, ağlamaklı. Yani deprem hiçbir akrabasını etkilememiş ama televizyonu açıyor deprem. Oradaki kötü şeyleri görüyorlar özelikle kadınlar, ev hanımları, emekliler sürekli o yayınlanın etkisi altındalar onlar daha şiddetli yaşıyorlar.

“İNSAN OLARAK YAPMASI GEREKENLERİ YAPMALARINI TAVSİYE EDERİM”

-Peki, onlara ne önerirsiniz?

Yapabilecekleri her yardımı yapabilirler ama o yayınları sürekli izlemelerini tavsiye etmem. İnsan olarak yapması gerekenleri yapmalarını tavsiye ederim. Çoğunu rahatlatır, tedavi edicidir. Ellerinde bir imkan var ve o imkanlara ihtiyacı olan insanlar var. Onlara elindekini maksimum miktarda vermesinin kendi ruh sağlığına faydası olduğunu düşünüyorum. Hatta kendini zorlayacak kadar. Hatta kendi elindekini verecek kadar bu kendi ruh sağlıkları için de çok etkili.  Verdiği halde sabah akşam o yayınları izlemesi yararlı değildir hatta zararlıdır diyebilirim.

“O YAYINLAR SÜREKLİ İZLENMESİN”

-Yani izlenilen şeyin bir etki doğurması lazım.

İlk başta izledi, harekete geçti, elinden gelenin fazlasını yaptıysa o yayınları sürekli izlemesin.

TELKİN KİŞİYE GÖRE YAPILMALI

-Denizli’ye de geldiler. Biz de depremzede olabiliriz ya da yakını olabiliriz bu insanlarla karşılaştığımızda telkin ederken nasıl bir yol izlemeliyiz. Sosyal medyada görmüştüm. Depremzede bir ‘kadına bebeğin belki ileride günahkâr olacaktı o yüzden yanına aldı Allah’ gibi yanlış telkinde bulunmuşlar.

Depremzedeler kendi travmalarıyla buraya geldiler ve Denizli’de deprem bölgesi diyerek telaşlanıyorlar. Depreme gece yakalandıkları için geceleri uyuyamıyorlar.  Küçük bir sallantıda muazzam tepkiler veriyorlar.  Burada telkin yaparken kişiye göre yapılması lazım. Terzi dikimi olması lazım. Konfeksiyon dikim olmaz. O cümle başka bir zaman söylense belki faydalı olabilir. Travmasını atlatmıştır, üzüntüsünü yaşamıştır. Bu tür bir telkin ileride günah işleyecekti değil de o kişinin inancına uygun bir telkin yararlı olabilir. İnşallah iyi yere gidersen arkadaş olarak oda orda yanında olacak denebilir.  İkincisi bir insan depremde şöyle diyebilir, tanrı bunu bana günahlarımın bir kefareti olarak verdi diye bilir. Bütün inanç sistemleri bu tür doğal afetler sonucu kendini muhasebeye çekmeyi telkin eder, kötü bir şey de değil ama bunu başkasının adına yapamazsınız. ‘Senin günahlarında dolayı bu geldi’ iyi de bunu söylersem ben söylerim. Sen söyleyemezsin sen söylediğinde travmatize etmiş olursun. İnsanları tanrıya yaklaştırmaya çalışırken uzaklaştırır. Zaten adam çoluğunu çocuğunu kaybetmiş, sakat kalmış, kaybı çok olmuş bu senin günahlarından dolayı oldu diyerek ikinci bir travma yaratıyorsun. 

 “KENDİMİZİ GERÇEKLEŞTİRME ADINA ADIM ATMIŞ OLURUZ”

-Hasan Bey ihtiyaç hiyerarşisinin en altında temel ihtiyaçların giderilmesi var…

Mesela depremde de böyle oldu. Hemen psikolojik yardım yapılmaya çalışıldı oradaki insanların temel ihtiyaçlarının giderilmesi lazım. Barınma, güvenlik, yiyecek, ısınma gibi ihtiyaçlar karşılandıktan sonra insanlara psikolojik yardım konuşulur. İlk anda temel ihtiyaçların giderilmesi lazım sonrasında psikolojik yardımı konuşabiliriz.

-İhtiyaç hiyerarşinin en tepesinde kendini gerçekleştirme var. Toplum olarak da temel ihtiyaçlarımız giderilmediği sürece kendini gerçekleştirme mümkün olmuyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Kendisi için değil de bir başkası için, depremi yaşayanlar için yardım da buluna biliyorsak. Kendimizi gerçekleştirme adına adım atmış oluruz. Kendimizi zora sokacak kadar bir yardımı kast ediyorum. Ciddi ve cebimizi zora sokacak miktarlarda yardım ettiğimizde kendimizi gerçekleştirmek adına bir şeyler yapmış oluruz. Aslında yardım yapan yardımı kendine yapar. Yardımın asıl faydası yardımı yapanadır yapılana değil. İnsanlık görevin, bunu yaptığında o adamın sadece temel ihtiyacını karşılıyorsun. Sen ise kendini gerçekleştirme adına mesafe kat ediyorsun sana faydası senin yardımından daha fazla. Kendim için ailem için değil de bir başkası için yaptığım yardım insani noktada beni daha üst noktalara taşıyor kendini gerçekleştirme hatta kendini aşma konusunda bir yerlere götürüyor yapacağın yardım. Ve bundan dolayı yardım yaptığımız insanlardan minnet beklemek yerine onlara teşekkür etmeliyiz bize bu fırsatı verdikleri için.  Hatta tanrıya teşekkür etmeliyiz, o insanlara teşekkür etmeliyiz yardımımızı kabul ettikleri için.  Bu sadece deprem için değil diğer yardımlar için de. Bizim kültürümüzde var bu. En ihtiyacımız olmayan şeyi de sorarsanız kibir, ayrıştırma, bölme, hiddet siyasetin kullandığı dil yani birleştirici değil ayrıştırıcı. Sahiplenici ve bütünleştirici değil aşağılayan. Bu ortadan nasıl siyasi olarak istifade edebilirim düşüncesi bizi millet olmaktan ayıracak.

OKULLAR DERHAL AÇILMALI

-Sosyalleşmenin bu dönemde önemli olduğunu düşüyor musunuz? Mesela okulların kapatılması doğru bir karar mıydı sosyalleşme bağlamında?

Kesinlikle yanlış. Okullar hemen açılmalı, çocuklar normal hayatlarına dönemliler. Bu hatadan hemen dönmeliler. Tatil beldelerin de yığınla otel var otellerin parası ödenmeli orada konaklamaları sağlanmalı. Öğrenci yurtları zaten ailenin kalmasına uygun değil ki. Hatta eğitimi bile uzatmak lazım o felaketin içine çocuklar gitmesin diye o ortamda tekrar tekrar travmatize olmasınlar diye. Anaokulu, kreş de dahil çocuklar hemen okul hayatının içine çekilmeli, o travma kronikleşir. Kesinlikle o yanlıştan dönülmelidir.

GÜN DOĞDUKÇA UMUT VARDIR

-Bizzat depremden etkilenen tanıdıklarım var ve her şeyden umutsuzlar.

Güneş doğduğu sürece umut vardır. Her gün riskleriyle ve fırsatlarıyla yeniden yaratılır. Her gün insana yeni bir hediyedir. Her zorlukta kendini gerçekleştirmek üzere bir fırsattır. Kurban edebiyatına girmemek lazım.  Hayata edilgen olarak değil etken olarak bakmak lazım.

Travmada anlatırken söylediğimiz gibi hep yardım edilmesi gerekenmiş gibi davrananlar travmaya daha çok maruz kalıyorlar ve bununla baş etmeye çalışıyor ya da ruhsal, fiziksel hastalık çekiyorlar. Kurban edebiyatına hazır olanların, umutsuz olanların karanlığa küfretmektense mum yakması lazım.  Herkes bir mum yakarsa aydınlık olur.

-Dünyayı değiştirecektim günü kurtarsam kâfi diyenler bile var…

Dünyayı değiştirmek çok büyük bir iddiadır önce kendimi değiştireceğim denmeli. Sonra çevremi etkiyeceğim mümkünse onları değiştirebileceğim. İnsanların 3 alanı vardır kontrol alanı, etki alanı, ilgi alanı. İnsan belki mümkünse kendini kontrol edebilir. Etki alanı kendi ve çevresidir. Başarır başaramaz bilemem ama ilgi alanı tüm dünyadır. Tüm dünyayı değiştireceğim diyorsa ilgi alanını kontrol alanı zannediyordur başaramaman mukadderdir.  Ancak senin elinde olan kontrol alanıdır buna eşin ve çocukların bile dahil değildir. Depremde bile mahallenin depremiyle değil önce kendini kurtarıp sonra komşunu sonra bir başkasını kurtarmak gerekiyor. Dürüst olmaya da fedakâr olmaya da kendinden başlayacaksın.

Aslıhan Kılıçelli

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve birebirhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.