Ofisimden ayrılıp her zamanki mekâna gittim ve bir bardak çay geldi masama. Hemen arkasından bir de akademisyen yaklaştı masama. Davet ettim bana eşlik etmesi için. Ne içersin hocam dedim. “Çay dedi eğdi başını”. Sonra aldı sazı eline, vurdu sazın teline.
Dedi: Gazeteciler bizimle hiç ilgilenmiyor. Sorunlarımızı dile getiren yok. Üniversitede akademisyen olmak ne demek hiç bilen de yok. Hep siyasileri konu ediniyorsunuz. Akademik dünyayı ve akademisyeni sorunsuz sanıyorsunuz herhalde.
Dedim: Hocam akademisyen olarak unvan sahibi misiniz?
Dedi: Evet 5 yıllık profesörüm. 30 yıldır akademide çalışıyorum.
Dedim: Akademisyenlik nasıl bir şey?
Dedi: Akademisyen deyince insanların kafasında çok olumlu çağrışımlar meydan gelmekte. Dürüst, objektif, entrika ve dedikodudan uzak, ayrımcılık yapmayan, adeta ermiş bir bilge gibi bir tasavvur oluşturuyorlar.
Dedim: Öyle değil mi?
Dedi: Eskiden öyle idi. Akademisyen az idi ve kıymetli idi. Prestij sahibi kişilerdi. Örnek alınacak ideal insanlardı.
Dedim: Şimdi durum nasıl?
Dedi: Artık prestij yok, itibar yok. Özellikle son yıllarda prestij para ile yer değiştirdi. Artık toplum para merkezli bir anlayışa geçti. Para toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi geçerli değer ve değerlendirme ölçüsü haline geldi. Parası olan güçlü oldu. Bilginin bir değeri kalmadı.
Dedim: Sorması ayıp ama maaş durumu nasıl? Bir akademisyenin yaşam kalitesini sağlayacak kadar var mı?
Dedi: Keşke akademiye girmeseydim. Öğretmen olsam bu kadar uğraşmazdım. Maaş bakımından öğretmen ile aramızda çok küçük bir fark var.
Dedim: Üniversitede akademisyen olmak sizi mutlu etmiyor mu?
Dedi: Günlük hayatımızı sürdürme telaşındayız. Hak ettiğimizi düşündüğüm kaliteli yaşam ve konfordan eser yok. Olmayan özgürlük ve baskının getirdiği sıkıntı da cabası.
Dedim: Hoca olarak ofise mutlu gidip gelmiyor musun hocam?
Dedi: Bizim üniversitede mutlu olmak zor. Maddi koşullar bir yana baskı ve korku çökmüş durumda hocaların üzerine. Korkunun olduğu yerde bilim de olmaz akademi de.
Dedim: Ne demek hoca? Üniversitede böyle şey olur mu?
Dedi: Herkes bunu inandırıcı bulmuyor. Ama gerçek bu. Koridorlarda ve odaların önünde kameralar var. Yönetim binasında bir odaya bağlı olan bu kameralarla hocalar izleniyor. Belki de odada farklı cihazlar da vardır. Dinleme cihazı mesela. Odamda bile konuşmaktan korkuyorum.
Dedim: Ne diyorsun hocam? Öyle şey olur mu?
Dedi: Siz inanmayın. Hangi hoca hangi hoca ile görüşüyor? Hangi hoca hangisinin odasına girip çıkıyor? Görüşünce ne konuşuyorlar?
Dedim: Hocam bunlar ne işe yarayacak?
Dedi: Bunlar hedefe koyulan hoca ile ilgili suç ihdas etmekte kullanılacak veriler için. Takip edilen hoca hakkında inceleme ve soruşturma açmak için suç üretilmesi gerekir. Bu tür araçlar gerekli malzeme üretmeye yarar.
Dedim: Hocam kim yapıyor bu işleri?
Dedi: Yönetim. Yönetimin başı, yani rektör. Rektörlüğünün devamı için önündeki engelleri ortadan kaldırması gerekir. Kanun ve kurallar olmasa doğrudan yok edecek hocayı. Görevine son verip kendi önünü açacak ama mahkemeden döner. Bunu sağlama almak için uzman ekip çalışıyor diye duydum. Eski FETÖ ekibi imiş veya FETÖ iltisaklı hocalar varmış. Bu işlerde uzman olanlar tasarlıyormuş bu işleri.
Dedim: Hocam şu anda bu durumda olan hocalar var mı?
Dedi: Şu anda soruşturma geçiren, hatta cezalar alan hocalar var. İlginçtir hepsi de ya rektör adayı olmuş veya rektörlük için adı geçen hocalar.
Dedim: Hocam akademik bir kurumda bunları duymak korkuttu beni. Seviye bu kadar düştü mü?
Dedi: Çoktan. Aslında üniversite gittikçe nitelik kaybediyor. Neredeyse lise seviyesine düştü eğitim öğretim. Akademik etkinlikler, kente ve ülkeye yönelik üretilen ulusal ve uluslararası projeler duymadım hiç.
Dedim: Hocam ülkemizde üniversitesiz şehir kalmadı. Herkes artık üniversiteye erişebiliyor. Öyle değil mi?
Dedi: Bu doğru. Sayısal olarak çok üniversitemiz var. Fakat sorun nitelikte. Nitelik gittikçe düşüyor. Buna paralel olarak üniversite yönetiminin niteliği ve seviyesi de düşüyor. Artık siyaset var üniversitede.
Dedim: Siyaset nasıl olur? Akademik kurumda siyaset olur mu?
Dedi: Benim üniversite artık siyasetçilerin yönettiği bir üniversite gibi. Parti il veya ilçe başkanı kadar önemi yok akademisyenin. Üniversite kadrolarını siyasiler belirliyor.
Dedim: Ne demek hocam bu?
Dedi: Benim üniversite siyasilerin istihdam alanı. Siyasilerin yakınları, elemanları, sevdiği kişiler, üst düzey siyasi bağlantılar kuracak siyasi aracılar. Daha ne diyeyim?
Dedim: Hocam üniversite yönetimi bağımsız değil mi?
Dedi: Değil. Yönetimin siyasiler ve ileri gelen iş adamları ile ticari ortaklıkları var. İşin içinde akçe olunca herkes birbirini destekliyor ve koruyor.
Dedim: Hocam burası üniversite mi yoksa belediye mi?
Dedi: Zaten vatandaşlar ve bazı hocalar belediye benzetmesi yapıyorlar.
Dedim: Hocam bu duruma diğer akademisyenler neden tepki göstermiyor? Neden ses çıkmıyor?
Dedi: Korku. Baskı. Mesela maaşlar devlet bankaları dururken bir özel bankaya aktarıldı. Ödenen promosyonlara çok tepki oldu ama sadece homurtu olarak kaldı. Neden? Çünkü iftira, şantaj ve baskıdan korku var.
Dedim: Hocam bu iddialar çok önemli ve anlamlı. Ben bir gazeteci olarak bu konuları yazacağım. İsminizi vermek ister misin?
Dedi: Ne yani? İnceleme ve soruşturma açılsın mı istiyorsunuz? İftira ve haksız suçlamalara maruz kalmak istemiyorum. Adımı vermek memuriyetten men cezasını getiri. Çoluk çocuğumu düşünmek zorundayım. Zaten inceleme ve soruşturma geçiren hocaların aile ve çocuklarının sosyal ve ruhsal olarak çok mağdur oldukları söyleniyor. Verilen zarar sadece bana değil. Ailem ve çocuklarımı da düşünerek adımı vermek istemiyorum
Dedim: Hocam geçmiş olsun. Bu üniversite hangisi?
Dedi: Hakikaten bu üniversite nerede ki? Sen bilirsin belki.
Hoca içmeyi unuttuğu çayının kalanını da tek yudumda içti ve müsaade olarak sessizce uzaklaştı. Bana da bu taciz ve haksızlığı dile getirmek, yazıya dökmek düştü. Bişeyler yapmak gerekir dedim içimden.