Din ve siyaset insanlık tarihinde çok etkili ve köklü iki kurum olagelmiştir. En eski medeniyetlerden günümüze kadar din ve siyaset bazan kesişmiş bazan da iç içe geçmiştir. Her iki durumda da toplumların oluşumu ve gelişiminde, karar verme süreçlerinde ve hem toplum içinde hem de başka toplumlarla çatışma nedeni olmuşlardır.
Peki din ile siyasetin iç içe geçmesi veya çatışmasında her ikisinin de doğası etkili olmuş mudur?
Din, inananların bireysel davranış ve tutumları yanında toplumsal tutum ve davranışların da belirlenmesinde önemli bir etkendir. Dinin inananları için ortaya koyduğu ilkeler ve değerler o dinin ahlak alanını oluşturmaktadır. Bu değerler ve ilkelere göre tutum ve davranış gösterenlerde o dine yönelik olarak bir aidiyet duygusu oluşturur.
Siyasetin de benzer bir rolü ve etkisi vardır. Ortaya koyduğu ve önerdiği ilkeler ve değerler sistemi tıpkı dinde olduğu gibi bireylerde bir aidiyet duygusu oluşturmaktadır. Toplumun yönetimi ile ilgili alınan kararlar ve gerçekleştirilen uygulamalar siyaset alanı ile ilgilidir.
Öyle ise hem din hem de siyaset toplumda bireylerin aidiyet duygusu ile kendini göstermektedir. Bu durumda din ile siyaset benzer işlevleri yerine getirmektedir ve birbirinin yerine ikame edilebilir. Bu iç içe geçme durumu dinin siyasette kullanımı veya siyasetin din alanında kullanımı belirsizliği ve tartışmasını doğurmaktadır.
Çok fazla iç içe geçen din ve siyaset alanı zaman zaman siyasetin dine dönüşmesine veya dinin siyasete dönüşmesine yol açmaktadır. Kimlik problemi de buradan çıkmaktadır. Kimlik din alanında mı yoksa siyaset alanında mı kendini gösterir? Yoksa ikisi beraber mi?
Siyasetçiler ve yöneticiler, yönetebilmek ve iktidarı elinde tutmak için doğal olarak kitleler üzerinde çok etkili olan din alanına yönelirler. Din alanındaki malzeme ile aidiyet ve kimlik oluşturmak hem kolay hem de çaba ve maliyet gerektirmez.
Din alanının sağladığı bir diğer fayda da uygulanan yönetim biçimlerinin ve uygulamaların meşrulaştırılması için din alanını kullanmak en pratik yoldur. Bu meşrulaştırma aynı zamanda iktidarı sağlamlaştırma ve sürdürme hedefine de hizmet eder. Bu süreçte yöneticinin din ve ahlak alanına çok fazla odaklanması yöneticinin veya iktidardaki siyasetçinin dini otorite olarak kendini göstermesine bile yol açar. Bu durumda siyasetin dini kullanması siyasetçinin din ve ahlak adamına dönüşmesine yol açabilir.
Bir başka yön de din adamlarının dini ve ahlaki ilkeleri ve kuralları uygularken ortaya çıkmaktadır. Din otoritesinin siyaseti din amaçlı kullanması da din ile siyasetin veya din adamı ile siyasetçinin birlikteliğini doğurmaktadır. Fakat bu birlikteliğin işleyişinde tuzaklar da yok değildir.
Din ile siyasetin veya devlet yönetiminin iç içe geçmesi, baskın olan dinin siyaseti şekillendirmesini mümkün kılmaktadır. Aynı şekilde siyasetin baskın ve etkili olması durumunda din alanını siyasetin şekillendirmesi de mümkündür.
Birincisinin söz konusu olması durumunda teokrasi adı verilen yönetim biçimi oluşur. İkincisi için de Hristiyanlığı nihayet kabul eden Roma imparatorluğunun kendi idari hiyerarşisine göre bu yeni dini şekillendirmesi örnek olarak gösterilebilir. Her ikisinin de uç noktalara ulaştığı durumda biri diğerinin asimile etmiş demektir. Siyaset alanını tümüyle yok sayarak, din ve ahlak ilkeleri ve kurallarının esas alındığı bir yönetim işleyişi siyaseti asimile etmiş olur. Siyasetin de din alanını tümüyle asimile ettiği durumlar da söz konusudur.
Siyaset dini kullanırsa veya din siyaseti kullanırsa ne olur?
Daha açık bir ifade ile, bizdeki siyasi partilerin durumu nedir?
Elbette din çok etkili bir alan ülkemizde. Dini siyaset alanında başarılı olmak için malzeme olarak kullanma konusunda siyasi partilerimizin karnesi nasıl?
Peki din adamlarının siyaseti kullanma karnesi nasıl?
Daha da ilerisi var. Din, siyaset ve ticaret iç içe geçince durum ne olur?
Ticaret yapmak için siyaseti kullan!
Siyasette ilerlemek için dini kullan!
Hem siyaset hem de ticaret için din çok verimli bir alan olduğuna göre üçünü iç içe kullanmak daha iyi sonuç vermez mi?
O zaman salt siyaset ile iler yürümez. Din ve ticaret birbirini besler. Bu üçgen verimli bir üçgendir.
Günümüzde çok geçerli olan bu aşk üçgenidir: Din, siyaset ve ticaret