Kısaca halk hikâyeleri veya efsaneler olarak bilinen mitoloji veya mitler, imgesel, alegorik anlatımlardır. Toplumun düş gücü ile kuşaktan kuşağa aktarılan ve bu aktarım sürecinde biçim ve içerik değiştiren, genellikle inanç esaslı hikâyelerdir. İçinde tanırlar, tanrıçalar, yaratılış, evrenin varoluşu gibi temalar olan bu anlatılar toplumun düş gücüne bağlı olarak farklı formlar alırlar. Mitolojinin kökeni nedir veya mitoloji din ile mi başladı gibi sorular üzerinde en az 2000 yıldır çok fazla yorumlar yapılmaktadır. Bazılarına göre mitler, zamanla çarpıtılan tarihsel olaylar olarak başlamıştır. Bazıları da mitlerin, insanın anlayamadığı doğal olaylarını açıklama çabasından kaynaklandığını düşünmektedir.
Mitolojinin kaynağının ne olduğu veya nasıl başladığı konusunda kabul görmüş tek bir açıklama yoktur. Sosyal bilim alanındaki bilim adamları bu konuda teoriler de geliştirdiler. Bu teorilerin hiçbiri mitlerle ilgili tüm soruları yanıtlamasa da, her biri konunun anlaşılmasına bir ölçüde katkıda bulunmaktadır.
Makedonya kralı Cassander'in sarayında görev yapmış bir Yunan mitoloji uzmanı Euhemerus (MÖ 340-260), mitlerin kökeni hakkında bilinen en eski teorilerden birini geliştirmiştir. Euhemerus’a göre tüm mitler tarihsel gerçeklere dayanmaktadır. Mitlerdeki tarihsel gerçeklere ulaşmak için bir mitteki doğaüstü unsurları ayıklamak gerekir. Bu ayıklama yapıldığı zaman geriye kalanlar tarihi olaylardır. Bu ayıklama sonucunda görülecektir ki Zeus, eski bir Girit kralıdır. Diğer mitolojik tanrılar da benzer şekilde üretilmiştir.
Alman asıllı İngiliz dilbilimci Max Müller’e (1823-1900) göre, tüm tanrılar ve mitolojik kahramanlar aslında doğa tanrılarının temsilcileridir. Mitolojik kahramanlar güneşin bir evresini sembolize etmektedirler. Bir kahramanın doğumu şafağı, kahramanın düşüşü ve ölümü ise gün batımını temsil eder. Ancak zaman içinde tanrıların ve kahramanların sembolik amacı çoktan unutulmuş, insanlar tanrılara ve kahramanlara inanmaya başlamıştır. Güneşin her gün doğudan doğup batıdan battığını sembolik olarak ifade etme yerine antik Yunanlılar, güneş tanrısı Helios'un alevli savaş arabası olan güneşi her gün gökyüzünde sürdüğüne inanıyorlardı.
İngiliz antropolog Sir Edward Burnett Tylor (1832-1917) ise mitlerin insanın rüyalardaki açıklanamayan olayları açıklama çabalarıyla başladığını savundu. İlk aşamada insanın doğaüstü varlıklar hakkındaki ilk düşüncesi, insanın kendi bedeninde yaşayan bir ruha sahip olduğu inancına yol açtı. Bu inanca göre, beden uyurken ruh bedenden çıkarak özgürce dolaşır ve maceralar yaşardı ve bu maceralar insana rüyasında görünürdü. İkinci aşamda insan, hayvanların da ruhları olduğuna inanmaya başladı. Ve son aşamada insan, doğadaki her şeyin bir ruhu olduğuna karar verdi. Doğadaki her şeyin bir ruhu olduğu fikrin animizmi doğurdu. İşte bu animiz, insan düşüncesinin gelişimindeki ilk adımdır ve mitlerin temelidir.
Polonya doğumlu İngiliz antropolog Bronislaw Malinowski (1884-1942), insanı mit yaratmaya iten şeyin psikolojik koşulları olduğunu vurgulayarak Tylor’ın rüyaları ve doğa olaylarını açıklamaya yönelik bilim öncesi girişimler olarak ortaya çıktığı görüşünü kabul etmedi. Malinowski'ye göre, tüm insanlar insanın mantıksal olarak açıklayabildiği ve açıklayamadığı şeyler arasında bir sınır olduğunu kabul eder. İnsan, bu sınıra ulaştığında mitler yaratır. İlk insanlar gök gürültüsünü mantıksal olarak açıklayacak bilimsel bilgiye sahip olmadıkları için çekiç kullanan bir tanrının buna sebep olduğu mitini yarattılar ve böylece bilinmezliğin yarattığı gerginliği düşürdüler.
İskoç Antropolog Sir James George Frazer (1854-1941) mitlerin doğuşunu doğanın büyük döngüsü ile açıkladı. Frazer, mitlerin doğum, büyüme, çürüme, ölüm ve en önemlisi yeniden doğuşun doğal döngüsünden kaynaklandığı tezini savundu. Frazer'ın teorisi, Roma yakınlarındaki Nemi'de gerçekleştirilen eski bir İtalyan ritüelini açıklama girişiminden doğmuştur. Nemi'de kutsal bir ağaç korusu vardı ve bu korunun ortasında, Jüpiter tanrısıyla ilişkilendirilen devasa bir meşe ağacı büyümekteydi. Koruya ve meşe ağacına bir rahip başkanlık ederdi. Rahiplerin değiştirilme şekliyle Frazer'ın merakı ve ilgisi uyandı. Rahip olabilmek için, bir adamın meşe ağacının tepesinden aldığı bir ökseotu dalıyla mevcut rahibi öldürmesi gerekiyordu. Eğer adam başarılı olursa, başkanlık eden rahipten daha güçlü olduğunu kanıtlamış ve böylece görevi hak etmiş olacaktı. Zira Antik İtalyanlarda bir rahip gücünü kaybetmeye başladığında Jüpiter de güçsüzleşir ve Jüpiter güçsüzleştikçe dünya da güçsüzleşirdi. Jüpiter güçsüzleşince de kışlar uzar ve topraklar verimsizleşir. Öyle ise Jüpiter'i temsil eden rahibin öldürülmesi ve ardından daha güçlü bir katil olarak yeniden doğması dünyanın da tekrar sağlığa kavuşması demekti.
Her toplumun kuşaktan kuşağa aktarılan mitolojisi aslında o toplumun kendisine ait geçmiş tarih ve inanma biçimlerinden kırıntılar taşıdığı kesindir. Öyle ise mitoloji deyip geçmemek gerekir. Aslında burada ele alınmayan bir başka teoriye göre de mitolojinin kaynağı dindir.
Her toplum kendi mitolojisi kadar eski bir tarihe ve kendi mitolojisi kadar eski bir inanç geçmişine sahiptir.