Uluslararası ilişkiler karşılıklı çıkar ilişkisine dayalıdır derler hep. Bir başka ifade ile bir başka ülke ile ilişkilerde milliyet, inanç gibi değişkenler rol oynasa da esas olan karşılıklı çıkarlardır. Karşılıklılık ilkesi, eşitlik veya denklik anlamına gelmez. Son zamanlarda ABD tarafından yürürlüğe konan uluslararası ilişkiler paradigması, artık karşılıklı olmaktan çok çıkar odaklı olduğunu göstermiştir.
Soru: Kimin çıkarı?
Cevap: Güçlü olanın çıkarı.
Güçlü olan ülkeler esasında özne olan ülkelerdir. Kısa, orta ve uzun vadeli ulusal ve uluslararası projeler geliştirebilen ülkelerdir. Bu projeler de aslında çıkar sağlamak, kaynakları kullanmak, güçlenen ülkeleri hasarlanmak ve projelerin işlemesine engel olamayacak düzeyde olması için zayıflatmak amaçlanır.
Bu tür uzun vadeli uluslararası projeleri öyle her ülke geliştirip uygulayamaz. Yeterince Tarihsel, kültürel ve entelektüel birikim olmadan bu tür projeler geliştirilemez.
Mesela Birleşik Krallığın böyle bir potansiyeli, yetkinliği ve beceresinin olması doğaldır. Oxford üniversitesinin kuruluş tarihi 1097 ve Cambridge üniversitesinin kuruluş tarihi 1209. Hep aynı yerde, aynı dil ve kültür içinde bilgi üretilmiş be biriktirilmiş. Elbette uluslararası projeleri geliştirmek ve uygulamak bu ülkenin beceri alanı dışında olamaz. Nitekim Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk böyle bir projenin ürünüdür.
Osmanlı İmparatorluğunu paylaşmak için geliştirilen proje Birleşik Krallık öncülüğünde batılı güçlü devletlerin ortaklaşa geliştirdikleri ve uyguladıkları bir proje idi. Osmanlı toprakları üç gruba ayrıldı…
Projenin işleyişi gereği “biz sizin topraklarınızı paylaşacağız” denilmedi. Milletler Cemiyeti I. Dünya Savaşı'nın ardından İsviçre'nin Cenevre kentinde, 10 Ocak 1920 tarihinde kuruldu. Amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçıl yollarla çözmekti.
Milletler Cemiyeti kuruldu ve barışçıl amaçlarını gerçekleştirmek için kendi kendini yönetmek için yeterli yönetim yetkinliği ve birikimi olmayan topluluklara iyilik olsun diye ya doğrudan vali tayin edildi veya manda sistemi uygulandı. İncitmeden ve iyilik olsun diye yapılan nazik bir paylaşım ve soygun projesi böyle uygulandı.
Milletler Cemiyeti şemsiyesi altına kurnazlıkla yerleştirilen Manda Sistemi bir ülke üzerindeki yönetme yetkisinin gerçek veya tüzel kişilere tevdi edilmesi esasına dayanmaktadır. Hukuksal gerekçesi ise medeniyet ve kültür düzeyi kendi kendisini yönetecek yetkinliğe sahip olmamaktır.
Bu nedenle bir ülke medeniyet ve kültür düzeyi olarak değerlendirilir ve kendi kendisini yönetecek yetkinliğe sahip olmadığı sonucuna varılırsa o ülkeye Manda Sistemi uygulamak gerekli hale gelir.
Bu belirlemeyi kim yapar? Elbette projeyi geliştiren ve uygulayan ülkeler.
Uygulamada Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olan özellikle Arap bölgelerinin bağımsızlaştırılması ve aynı zamanda Almanya’nın Afrika, Okyanusya ve Pasifik bölgelerindeki sömürgelere el koymasında hukuksal gerekçe olarak kullanılmıştır.
I. Dünya savaşında Osmanlı ve Almanya yenilgiye uğrayınca bu devletlerin Asya ve Afrika’daki varlıkları kendi kendilerini yönetecek yetkinliğe sahip olmadıkları gerekçesi ile savaşı kazanan Galip Devletler arasında dağıtıldı. Mandalar bulundukları yer, politik ve ekonomik gelişim düzeylerine göre üç gruba ayrıldı…
Ve A Sınıfı mandalar, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin gibi eski Osmanlı topraklarında yer aldı. Ürdün ve İsrail dâhil Irak ve Filistin Büyük Britanya’ya verilirken Suriye ve Lübnan Fransa’ya verildi.
Ürdün, İsrail, Filistin, Suriye ve Lübnan’ın Fransa ve Büyük Britanya’ya verilmesi proje sahiplerini gösteriyor. Öyle görünüyor ki o zaman hazırlanmış ve uygulamaya konulmuş projeler tamamlanmış ve rafa kaldırılmış değil. Bu bölgelerde devam eden savaş, yoksulluk ve çatışmalar artarak devam ettiğine göre projelerin devamı var ve sürekli yenilenmekte veya yeni aşamaları uygulamaya konulmakta.
Özne olan, proje geliştiren ve uygulamaya koyan ülkeler nesne olan ülkelerde sürekli uygulamalar yapmaktadır.
Nesneler özne haline gelmedikçe barışçıl çabalar ve isimlendirmelerle manda devam eder. Nesneler himaye edildiklerini zannettikleri sürece manda olmaktan zevk alırlar.
“Nasılsanız öyle yönetilirsiniz!”